[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
Fehmi Üstadın arşivinden, ben taradım Mehmet Ali Üstad düzenledi
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
Yazdırılabilir Görünüm
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
Fehmi Üstadın arşivinden, ben taradım Mehmet Ali Üstad düzenledi
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
Gençliğimde İstanbul'un en önemli rengiydi benim için satıcılar. Hani her şeyin mevsiminde satıldığı, o güzel zamanlar. Bahar aylarında her yanı Çengelköy bademinin kokusu sarar, üç tekerlekli arabalarında dondurmacılar ortaya çıkar, çıngırak sesi eşliğinde iki omuzlarına astıkları büyük tepsileriyle yoğurtçular gezerdi sokaklarında. Tadına doyamazdınız, kaymağını parmağınızla sıyırıp dalardınız tepsinin içine.
Hele havalar güzelleşmeyiversin, artık bohçacı mı ararsın, bakır kapları parlatmaya gelen kalaycı mı? Naylon kaplara ya da mandallara evdeki eski giysileri takas yapan eskicilerden tutun, kundura tamircisine, lehimcisine dek her işin seyyarı bulunurdu o yıllarda. Pamuk helvacıları, macuncuları, simitçileri, sütçüleri, şerbetçileri, kış gecelerinin bozacıları, salepçileriyle tam bir ses cümbüşü.
Günümüzün kakafonisiyle tamamen zıt bir durum. Çünkü insan sesiydi orada var olan. Tüm doğallığı ve sıcaklığıyla insan sesi. Bak, aklıma geldi. Ayı oynatıcısı bile vardı yahu.smile
Fehmi Bey'e, Mehmet Ali Bey'e ve akşam sefasına atrı ayrı teşekkürler. Ne çok anıyı anımsattınız bir dergiyle. Tam mesajı yazarken, burnuma o tahta kutularda satılan lahmacunun iştah açıcı kokusu çarptı birden.:Efkarlı:
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]