2003 yılının yaz aylarında, “2012: Marduk’la Randevu†adlı kitabım yayımlandığı sıralarda, bunun antik çağın derinliklerine uzanıp günümüze dek gelecek, üç bölüm halinde tasarlanmış bir tür “alternatif tarih†çalışmasının ilk cildi olduğundan, sık sık söz etmiştim. Aslına bakılırsa, ikinci kitabın bu denli gecikeceğini de düşünmüyordum o zamanlarda; çünkü ana taslak ve iskelet, aşağı yukarı bitmiş durumdaydı ve tahminlerim, 2005’in yaz başlarında metne son biçimini verip, yayınevine teslim edeceğim yönündeydi. Ancak evdeki hesap çoğu kez olduğu gibi yine çarşıya uymadı ve kitabın içerik yapısından kaynaklanan (yeni kaynakların taranıp izlenmesi, daha önceki bazı bulgu ve hipotezlerin bunlar ışığında tekrar sınanması gibi) çeşitli etkenler nedeniyle, belirlediğim takvimde dokuz aylık ciddi bir sapma ortaya çıkmasını göze almak durumunda kaldım. Hep söylendiği gibi, “geç olsun ama güç olmasın.â€
“2012: Marduk’la Randevuâ€, okuyanların gayet yakından bildiği gibi, yalnızca “gizemli bir gök cisminin belli aralıklarla yol açtığı afetler†üzerine kurulu sansasyon amaçlı bir kitap değil, uygarlığa ve insan düşüncesinin gelişimine farklı bir yerlerden bakıp, çoğunlukla göz ardı edilen verilerden yola çıkarak gerçekleştirilmiş bir “alternatif tarih†çalışmasıydı. Üçlemenin ilk adımını oluşturacak bu kitabın içeriğini de, Marduk’la olan ilişkisi bağlamında, ağırlıklı olarak İÖ. 3100 dolaylarında, bilinen ilk büyük uygarlıkların ortaya çıkmasıyla başlayıp, Hristiyanlığın doğuşuna dek uzanan bir zaman diliminin belirlediği sınırlar içinde tutmaya çalışmıştım. Merkez noktada, İÖ. 1650’nin hemen sonrasında yaşanıp, uygarlık tarihinde bir kırılma noktası yaratan büyük afet zincirinin, insan inanç ve düşüncelerinde oluşturduğu dramatik dalgalanma yer alıyordu.
Bu ikinci adımdaysa, dünyanın en eski “bilgi koruyuculuğu†geleneğinin, sözünü ettiğimiz kırılma noktasından itibaren izlediği ilginç ve çarpıcı serüvene çeviriyoruz gözlerimizi, ilk tarım yerleşimlerinin ortaya çıktığı anlardan itibaren var olan; İÖ. 1650’den sonraki despotik ataerkil krallıklar dönemindeyse, sahip olduğu engin birikimini üstlendiği misyonun merkezine yerleştirip, uzun soluklu bir yolculuğu başlatan “bilge kadınlar kültüâ€nün yaşadığı dönüşümleri, yakından izliyoruz.
Tarihte ilk sınıfsal farklılıkları ortaya çıkaran unsurun, “bilgi†olduğunu sürekli vurguluyorum. Bilgiye sahip olanlar, üretim sürecini denetleyip, kendilerini ayrıcalıklı bir konuma getirecek koşulları yaratarak ilk “iktidar†çekirdeğini oluşturmuşlar; bu konumlarını elde tutmak için de, bilginin paylaşılabilirliğini ortadan kaldırma ve onun üzerinde tekel oluşturma yolunu seçmişlerdi. Sınıflı toplum modelinin, ataerkil ilişkilerin yaygınlık kazanması sonrasında kesin ve mutlak biçimini aldığını; bu noktadan itibaren de uygarlığın bütünüyle yön değiştirerek, insanoğlunun ortak yaşam serüveninin eşitsizlik, adaletsizlik üzerine kurulu bir rotaya yerleştiğini, “2012: Marduk’la Randevuâ€da dile getirmiştim.
Oysa bilgi, toplumsal yaşamın içinde böyle “olumsuz†bir rolü üstlenmek üzere çıkmamıştı ortaya ve tarihin bir “sınıf savaşımı†ekseni üzerine kurulması, insanlığın yazgısı falan değildi. Bilginin herkes için kullanılabilir olduğu, nimetlerinin ortaklaşa paylaşılabildiği bir dönem, binlerce yıl boyunca, anaerkil tarım topluluklarında yaşanmıştı. Ta ki, ilk kırılma noktası olan, “kaba gücün bilgeliğe üstünlüğü†gerçekleşene dek. Ardından, İÖ. 1650’deki afetler zinciri sonrasında, sınıflı toplumsal yapıyı ve iktidarın despotik niteliğini pekiştiren, ikinci kırılma noktası ortaya çıktı.
Bu kitap boyunca (Marduk dâhil) insanoğlunun bu gezegendeki serüveni ve “evrensel tarihâ€le ilgili en ayrıntılı bilgiyi elinde tutan; ama ataerkil ilişkiler ve savaşçı, sınıflı toplumların egemenliği sonrasında aşamalı olarak gücünü ve saygınlığını yitirmeye başlayan bir “bilge kadınlar kültüâ€nün, bir biçimde ayakta kalmayı başararak uygarlığın “yanlış gidişini†tersine çevirme çabalarını ayrıntılarıyla izleyeceğiz. Yunan, Roma ve Anadolu’nun ezoterik gizem kültleri ve saklı bilgeliğinin izlerini sürecek; Sibyl’larla, uygarlık tarihinde “tanrı figürüâ€nün ilk örneği olarak ortaya çıkan “Magna Materâ€le, yalnızca ünlü bir düşünür ve bilim adamı değil, aynı zamanda bir misyonun lideri olan Pythagoras’la, Roma Cumhuriyeti’nin öncüleriyle, Cathar’larla ve Tapınak Şövalyeleri’yle tanışacağız. Yolculuğumuz, Mason locaları ve Illuminati’yle devam edip, bugünün “Yeni Dünya Düzeniâ€nin sahibi finans-kapital oligarşisiyle noktalanacak. “Eşit ve adil bir dünya†idealinin, yüzyıllar içinde nasıl bir erozyona uğrayıp yok olduğunu ve bir zamanlar o idealin “ütopik merkezi†olarak tasarlanan ülkenin, nasıl bugünkü “çokuluslu şirketler imparatorluğuâ€nun ana karargâhı haline geldiğini göreceğiz.
Masonluk üzerine bugüne dek binlerce kitap yazıldı. Bunların büyük çoğunluğunu, Katolik köktendinciliği ve aşırı sağcı ideolojiler uzantısında kaleme alınmış Anti-Masonik komplo teorileri; daha küçük bir bölümünü de “Biraderlerâ€in kendi erdemlerini yüceltmeye uğraştıkları, içi boşaltılmış sübjektif çalışmalar oluşturuyor. Dikkate değer, gerçekçi ve dengeli araştırmaların sayıları, iki elin parmaklarını geçmiyor.
“Kardeşlik†kültürünün beş bin yılı aşkın uzun geçmişi içinde izlediği seyri ayrıntılı olarak ele alan bu objektif ve sıra dışı çalışmada ortaya koymaya çalıştıklarımınsa, içinde yer aldıkları yapıyla ilgili “her şeyi bildiklerini†sanan usta ve deneyimli Masonları bile şaşırtacak, dünyada ilk kez dile getirilen yepyeni bir tezi ve önyargıları sarsacak çarpıcı ayrıntıları içerdiğini belirtmek istiyorum. Bir “erkekler kulübü†olarak bilinen örgütün uzak geçmişteki kökenlerinin, şu efsanevi Hiram Abif ya da Eski Mısır’ın yapı ustaları falan değil, koruduğu “gizli bilgiâ€den yararlanarak uygarlığın yanlış gidişini değiştirmek isteyen Ana Tanrıça rahibesi “kadın bilgeler†olduğunu öğrenmek, Masonik dünyanın dışındaki geniş okur kitlesi için de bir “sürpriz†olacak.
“2012: Marduk’la Randevuâ€, çıktığı ilk günden itibaren yoğun bir ilgiyle karşılanmış ve uygarlık tarihiyle ilgili, daha önce gündeme getirilmeyen konularda verimli tartışmaları tetiklemişti. Umarım okurlarım, birçok yönüyle “devam†niteliği taşıyan, üçlemenin bu ikinci kitabını da aynı oranda ilginç bulur.
Burak Eldem
Ocak 2006
2012 geçeli çok oldu, nirede Marduk falan demeyin, bu kitabı okuyun, güzel bir araştırma, inceleme kitabıdır.
633 sayfa, 3 mb. pdf.
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]