[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
Bayan ve bay yurttaşlar,
Bu konferansın konusu olarak Anarşi’nin felsefesini ve idealini ele almaya karar verirken tereddüde düşmedim dersem yalan olur.
Anarşinin, geleceğe dair ham hayaller yığınından başka bir şey olmadığına, mevcut uygarlığın tümünü yıkıma götüren bilinçsizce bir tepki olduğuna inanan hâlâ çok sayıda insan var. Dahası, eğitimin bize verdiği önyargıları ortadan kaldırmak İçin belki de bir konferansa sığdırmakta güçlük Çekilecek açıklamalara girişmek gerekmektedir. Paris'in ciddi basınının, anarşistin tek felsefesinin yıkıcılık, tek argümanının ise şiddet olduğunu ileri sürmesinin üzerinden iki üç yıl bile geçmiş değil.
Bununla birlikte, son dönemlerde anarşistlerden öyle çok söz edildi ki, halkın bir bölümü sonunda bizim doktrinlerimizi okur, tartışır hale geldi. Hatta kimi zaman üstünde düşünme zahmetine bile katlanılmış olması, bugün en azından bir kazançtır. Anarşistin bir İdeale sahip olduğu genellikle kabul ediliyor; hatta bu ideal yalnızca seçkin insanlardan oluşmayan bir toplum için fazlasıyla güzel, fazlasıyla soylu bile bulunuyor.
Fakat, bizi eleştirenlerin deyişiyle, uzak bir geleceğin soluk, ham hayallerinden başka bir şey olmayan bir konuda benim felsefeden söz ediyor olmam pek iddialı bir şey değil midir? Sosyalizmin bir felsefesinin olduğu kabul edilmezken, anarşinin bir felsefesinin olduğunu kim iddia edebilir?
.............................
Doğa bilimlerinden alınma, kolay anlaşılır birkaç örneği öncelikle ele alırsam, bana gücenmeyeceğinizi umarım. Toplumsal fikirlerimizi bunlardan türetmek için değil -alâkası yok! İnsan toplumlarının pek karmaşık olaylarında örnek aramaktansa pozitif bilimlerce gözlemlenen olaylarda daha kolay kavranan bazı ilişkileri daha iyi ortaya sermek için bu Örneklere başvuruyorum yalnızca.
Evet, içinde bulunduğumuz dönemde pozitif bilimlerde dikkatimizi özellikle çeken şey, birkaç yıldan bu yana geçirdikleri derin dönüşümdür, evrendeki olayları kavrayış ve yorumlayış tarzları tümüyle değişmiştir.
Bildiğiniz gibi, bir zamanlar insan Dünya'yı evrenin merkezi sanıyordu. Güneş, Ay, gezegenler ve yıldızlar sanki yerküremizin etrafında dönüyordu. İnsan, ikâmet ettiği bu yerkürenin, yaratılışın merkezini temsil ettiği kanısındaydı; kendisi de -gezegeninin üstün varlığı- yaratıcının seçilmiş kuluydu. Güneş, Ay, yıldızlar yalnızca onun için yaratılmıştı; Tanrı tüm dikkati ona yöneltmişti, en ufak davranışına bile göz kulak oluyordu, Güneş ilerleyişini onun için durduruyor, bulutların arasına giriyor, tarlaların ve şehirlerin üzerine sağanak yağmurlarını ve şimşeklerini, ya buralarda oturanların erdemini ödüllendirmek ya da işledikleri suçlan cezalandırmak İçin yağdırıyordu. Binlerce yıl boyunca insan evreni bu şekilde tasarladı.
Bununla birlikte, on altıncı yüzyılda insanın tüm kavrayışında nasıl engin bir dönüşümün meydana geldiğini biliyorsunuz. Dünya’nın, bırakalım evrenin merkezi olmayı, Güneş sistemi içindeki bir kum tanesinden başka bir şey olmadığı -diğer gezegenlerin yanında küçük bir bilyeden başka bir şey olmadığı kanıtlandı. Güneş, bizim küçük yerküremizle karşılaştırıldığında dev gibi olan şu gökcismi bile, gökyüzünde parıldadığını, samanyolunda karınca gibi kaynaştığını gördüğümüz sayısız yıldız arasında bir yıldızdı yalnızca. Bu uçsuz bucaksız sınırsızlık karşısında insan ne 'kadar küçük gözükür, özlemleri ne kadar gülünç kalır! Kozmolojik fikirlerdeki bu dönüşümün etkisi dönemin tüm felsefesinde, tüm toplumsal ve dinsel kavrayışlarında hissedildi. Günümüzdeki gelişimi karşısında pek gururlandığımız doğa bilimleri bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Fakat, tüm bilimlerde çok daha derin ve çok daha büyük kapsamda bir değişim meydana gelmek üzeredir ve anarşi, göreceğiniz gibi, bu evrimin sayısız tezahüründen, kendini gösteren yeni felsefenin kollarından yalnızca biridir.
113 sayfa, 2 mb. pdf.
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]