Konu: Aldous Huxley - Ada (Pdf+Epub)

  1. #1
    Teknik
    Üyelik Tarihi
    May 2015
    Nereden
    çArşı - Beşiktaş
    Mesajlar
    8,861

    Seviye: 57 
    Tecrübe: 33,365,178
    Sonraki Seviye: 35,467,816

    Beğenmiş
    29,071
    Beğenilmiş
    19,739
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu

    Aldous Huxley _ Ada _ Tıpkıçekim Pdf+Epub





    Kitabı kapanan Friendfeed'de Azad kullanıcı adlı bir arkadaş taramış ben yeniden düzenledim. Kitabın sahibi kitap üzerinde bir çok yerde önemli bulduğu yerlerin altını kalemle çizmiş ve kendi notlarını ve yorumlarını eklemiş. Hem de esaslı bir şekilde. Helal olsun ona işte iyi kitap okuyucusu böyle olur bence...





    Aldous Huxley _ Ada _ Epub: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]



    Aldous Huxley _ Ada _ Tıpkıçekim RCS Pdf: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]


    Aldous Huxley _ Ada _ Tıpkıçekim CS Pdf: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]


    Edebiyatın Karanlık Kahinleri: Aldous Huxley

    Vücut bulmuş her ruh yalNızlığa mahkûmdur…”


    Aldous Huxley
    İnsanlığın yok oluşuna dair senaryolar ve teoriler üretmek sanatın hemen her alanına yayılmıştır. Sinema perdeleri, kitap sayfaları; anti ütopyalara ve bizlerin karanlık sonuna dair çarpıcı saptamalarla doludur. Yaşadığı dönemin sosyolojik yapısını son derece başarılı bir şekilde gözlemleyen bazı yazarların geleceğe dair neredeyse doğaüstü denilebilecek varsayımlarda bulunması “anti-ütopya kahramanları” efsanesini yarattı. Bunların bir kısmı çoktan gerçekleşti ve tıpkı onların tahmin ettiği gibi bu gerçekleşen kötü kehanetleri kimse anlayamadı çoğu zaman; anlamak istemedi.
    Distopya genellikle ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini anlatmak için kullanılır. Distopik toplum, otoriter –totaliter bir devlet modeli veya daha farklı bir baskıcı sistem altında karakterize edilir. Distopik kitaplar ve yazarlar çoğunlukla bilim kurgu türünün alt dalı olarak görülür.William Gibson gibi modern yazarlar ise distopyayı bilimkurguyla harmanlayıp siber-punk kültürünü yarattılar.”Neuromancer” her şeyi başlatan ilk kitaptı. “Matrix” filminin ve getirdiği felsefenin en önemli ilham kaynaklarından biri olan bu kitap bir bilgisayar korsanının hikâyesini anlatıyor. Son yıllarda öyle veya böyle hepimizin bir şekilde kulağına çalınan siber alem korsanları, sanal dünyanın düzen bozucu garip ve tehlikeli karakterleri olarak tanıtıldı. Kitabın ana karakteri, şimdiye kadar yapılmış en büyük bilgisayar korsanlığını başarmak için tutulur. Modern dünyanın yapay zekâya yenilişini ve insanın robota dönüşünü çarpıcı bir gerçeklikle aktaran roman, sanki uçurumun tam kıyısında sallandığınız hissini veriyor. Hikayenin en önemli olgularından biri gittikçe devleşen küresel holdingler ve şirketler… Dünyayı ilgilendiren hayati kararların birkaç insanın parmağının ucunda oluşunun ne anlama geldiğini ve bize nelere mal olacağını sade ve akıcı bir dille anlatan roman bilimkurgu türünün bir şaheseri olarak kabul ediliyor, ama hala yeterince ciddiye alınmıyor. Oysa yazar bize daha önce hiç bakmadığımız bir yönü gösteriyor. “Herkesi değişmekle suçluyorsunuz. Peki, siz ne kadar değiştiniz?” diyor.
    Geçmişin sayfalarından bize seslenen bu karanlık kâhinlere ve bazı sözlerine kulak verin. Onların hayatları ve hikayeleri, puslu yarınlarımızı aydınlatabilir.
    Aldous Huxley
    Belki bu dünya da başka bir dünyanın cehennemidir.”
    A. Huxley
    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]Aldous Leonard Huxley 26 Temmuz 1894 yılında İngiltere’nin Sussex bölgesindeki Godalming’de doğdu. Birçok ünlü bilim adamı ve sanatçı yetiştirmiş olan Huxley ailesinden geliyordu. [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]‘daki Eton College’da okuduğu sıralar gözlerindeki bir rahatsızlık yüzünden kör olma tehlikesiyle karşılaşınca öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Sonradan Balliol Koleji’ni bitirdi. Yaşadığı hayat ve savunduğu fikirler çoğu zaman çağdaşlarının saldırılarına hedef oldu fakat o eşi benzeri bulunmaz bir hatipti. Aldous Huxley hiçbir zaman ucuz söz cambazlıklarıyla vakit kaybetmemiştir. O tam ortadan ikiye bölünmüş bir ruh taşıyordu. Bir parçası her zaman gizemi ve bilinmeyeni düşünür, ruhun yapacağı mistik yolculuklara kafa yorarken; diğer parçasıysa son derece keskin ve rasyonel zekâya sahip bir bilim adamıdır. Diğer yandan Huxley gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerdendir. Öldüğünde pek çok akademik çevre tarafından modern düşüncenin ve en yüksek entelektüel bilginin sembolü olarak kabul edilmiştir. Aklın hayalin alamayacağı büyüklükte bir öğrenme arzusuyla insanın hayatı boyunca okuyup anlayabileceğinden daha fazla kitap okumuştur. Mistik düşünürlere göre özellikle günümüz dünyasında zeki görünmek birkaç sayfayı ezberlemekten geçiyor. İnsanlar kendi benliklerine o kadar yabancı yaşıyorlar ki, başka birinin okuduğu kalın ve çoğu zaman gereksiz kitaplar yığınına bakıp o kitapları okuyanların zeki olduğunu düşünüyorlar. Oysa ayaklı bir kütüphane olmak zeki olmak demek değildir. İşte burada Aldous Huxley’i diğerlerinden ayıran noktayı açıkça görebiliyoruz. Öğrendiği her yeni şeyle kendisine yeni kapılar ve dünyalar yaratan yazar; yaşamının büyük bir kısmında neredeyse tamamen kördü. Buna rağmen araştırmaktan ve hayatın en uç deneyimlerini yaşamaktan çekinmedi.
    En büyük kitaplarından biri olan “Cesur Yeni Dünya”ya bir alternatif olarak yazdığı Ada adlı kitabı için girdiği derin araştırmaların inanılması güç boyutunu kendi ağzından yazdığı notlardan anlayabiliriz:
    “Antik Yunan mitolojisi, Polinezya Antropolojisi, Sanskritçe, Çince veya Budist metinlerin çevirisi, bitki ve ilaç üzerine yüzlerce bilimsel araştırma makalesi ve sayısız deney raporu, nörofizyoloji, psikoloji ve eğitim alanında yazılmış sayısız deneme ve araştırma yazısı… Bunun yanında aklınıza gelebilecek her türden absürt yeni ve eski kitaplar, şiir, eleştiri yazıları, seyahat kitapları, politik yorumlar ve her türden insanla yapılmış binlerce röportaj. Filozoflardan aktrislere, akıl hastalarından Rolls Royce firmasının yöneticilerine kadar… Şimdiye kadar araştırdığım bu notlardan yola çıkarak sanırım artık “Ada”yı yaratabilirim”
    Kendi yazdığı kitabın anti-tezini yazmaya cesaret edebilecek az sayıda insan vardır. Yazdığı şahesere verilebilecek en güçlü cevabı da yine kendisi vermişti… “Yaşadım ve değiştim. “ diyor .”Genç bir idealistken dünyayı değiştirmek isterdim, artık anladım ki evrende kesin olarak değiştirebileceğiniz tek şey bizzat kendinizsinizdir.”
    Savaşların gölgesinde bir genç umudunu yitirirse
    Bir gün gerçeği öğreneceksiniz, o zaman GERÇEK hepinizi delirtecek.”
    A. Huxley
    Gözündeki problem yüzünden pek çok arkadaşının gittiği 1. Dünya Savaşı’na katılamayan Aldous Huxley bunun yerine kendi iç dünyasında garip bir seyahate çıkmıştır. Mistisizmle ve spritüel dünyayla ilgilendiği kadar tıp ve bilimle de her zaman yakından ilgiliydi. Fakat gözündeki sıkıntılar onu hayatta en sevdiği şeyden, okumaktan alıkoyuyordu. Çevresindeki dünya ise savaş ve açlıkla her gün biraz daha sefalete sürükleniyordu.

    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]Huxley'in 453 numaralı "bıktım ulan topunuzdan!" bakışı
    İnsanlığın gidişatından oldukça rahatsız olan Huxley başyapıtı “Cesur Yeni Dünya”yı tamamladığında “beat” kuşağının gurularından biri olarak kabul edileceğini ve ölümünden yıllar sonra bile kitabının gençlerin başucunu süsleyeceğini tahmin edemezdi. Ama kitap bir tokat gibi okuyan her yaştan insanı sarsıyordu.
    Cesur Yeni Dünya’yı tarif etmek oldukça zor, çünkü Orwell’in totaliter ve baskıcı rejimindeki gibi şiddet ve alttan alta kaynayan kaos yok burada. Orwell yaşadığı zaman çektiği sıkıntılar dolayısıyla faşizme, kominizme ve totaliter her türlü düşünceye karşıydı. Dolayısıyla kitapta bu baskıcı rejimlere tamamen karşı bir tutumla onları en karanlık şekilde tasvir etmeyi uygun görmüş, oysa Huxley’in dünyası adeta bir liberal ütopyası… İlk bakışta bir anti-ütopya olduğunu anlamak bile zor. Hastalık yok, açlık yok, savaş yok. İşçiler isyan etmiyorlar. Her gün mutlulukla hizmet edip gülümseyerek evlerine dönüyorlar. Golf oynayabilirler veya mucizevî Soma’yla hayattan sınırsız zaman çalabilirler. Kitabın mucize uyuşturucusu Soma geleceğin laboratuarlarında üretilecek olan bir mucize ilaç. Onu aldığınızda hayalinizdeki her hangi bir şeyi tüm gerçekliğiyle yaşıyorsunuz. Örneğin işyerinizdeki 1 saatlik molanızda bir Soma yutabilir ve 1 haftalık Hawai tatiline çıkabilirsiniz. 1 saatlik yoğun deneyim ve sinirsel uyarının ardından yenilenmiş ve huzurlu olarak işinize geri dönebilirsiniz. “Böyle mükemmel bir ilaç olsa kimse evinden çıkmaz, herkes kendi kurduğu hayal dünyasında yaşardı” diyebilirsiniz. Ama bu sistemde kimse sorumluluklarını ihmal etmiyor ve herkes sabah olduğunda görevinin başına geçiyor. Görünüşte mükemmel. Sokakta aç gezen sahipsiz hayvanlar yok. Hiçbir çocuk ailesi tarafından terk edilmiyor. Çünkü tüm sistem aslında dev bir yetimhane… Büyüdüğünüzde bile içinden çıkamadığınız, daha da kötüsü çıkmak istemediğiniz bir düzenek. “Cesur Yeni Dünya”da insanlar yapay yollarla ve bir kast sistemiyle oluşturuluyorlar. Her sınıf kendi özel genetik koduyla yaratılıyor ve hepsine farklı isimler veriliyor alpha, beta, epsilon gibi. Her türün kendine has bir görevi var. Tüplerde beslenen bebekler doğar doğmaz şartlandırmayla eğitiliyorlar. Yani yaratılıştan itibaren bir memur ya da bir işçi veya bir yönetici olarak yetiştiriliyorsunuz. Zamanı gelince görevi başına geçen kimsenin aklına karşı çıkmak dahi gelmiyor. Bir bilet satıcısı olabilirsiniz… Bir bilet satıcısı olmak için dünyaya geldiniz. Yaşamınız böyle bir kölelik ilüzyonuyla geçip gidiyor. Her distopik romanda olduğu gibi burada da durumdan hiç memnun olmayan bir ana kahraman sistemi kökünden sarsıyor. Soma ise hayatın bu monoton ritminden sıkılıp bunalanlar için ellerinin altında hazır. Çünkü artık seks yapmak bile bir görevdir. İnsanoğlunun seri üretimi veya her şeyi çözecek olan mucize ilaç gibi fikirler bazı insanlara hala oldukça bilim kurgu olarak gözükebilir. Fakat her ne kadar tamamen fantastik bir düşüncenin ürünü olsa da, başınızı kaldırıp çevrenize gerçekten baktığınızda bazı garip benzerlikleri görebiliyorsunuz. Örneğin bilgisayar oyunları… Tamamen yapay bir dünyada, yapay zekânın size izin verdiği oranda bir özgürlükte yaşanan hayatları ele alalım. Şu anda siz bunları okurken milyonlarca insan internetin başında sanal dünyada yaratılmış alternatif bir gezegende savaşıyor, ordularını kuruyor ve gruplar oluşturuyor. İnsanlar facebook üzerinde boşanıp tekrar barışabiliyorlar. Dünyayı etkisi altına alan “Oyun Bağımlılığı” aslında ölümcül bir illet olabilir. Yıllar önce oynadığım bilgisayar oyunlarından birinde unutamadığım bir uyarı vardı. “Oyunun çok güzel ve eğlenceli olduğunu bizde biliyoruz ama oyuncular lütfen yemek ve uyku gibi hayati ihtiyaçlarınızı 6 saatten fazla ertelemeyin.” Bu cümle son yıllara kadar gerçek dışı bir cümle olarak kabul edilebilirdi. Ta ki Japonya ve Amerika’da bilgisayar oyuncusu pek çok kişi hayatını kaybedene kadar… Uyumayı ve yemek yemeyi bile unutup kendisi için yaratılmış yapay bir dünyada ölene kadar kalmayı tercih eden bu yeni nesli ve özellikle son yıllarda gittikçe ateşlenen genetik bilimi ve kopyalama tartışmalarının ışığında bu günlerde “Cesur Yeni Dünya” yeniden okunmalıdır. Seçim yapamadığınız, sizin yerinize her şeyi seçen insanların bulunduğu, ama yine de hep mutlu olduğunuz bir yer, herkesin herkesi elde edebileceği, rekabetin sıfır olduğu bir çevre. Kitabın yazıldığı dönemde henüz klonlama denen kavramın bile var olmadığı düşünülünce, Huxley’in genetik biliminin geleceğine dair düşünceleri önünde saygıyla eğilmemek imkansız. Romanda bireyler, mutlu olduklarına o kadar inandırılmışlardır ki, asla bir epsilon, alfa olmak istemez, bir hademe bir müdür olmak istemez, bir sosyal hizmetli bir doktor olmak istemez. Herkes olduğu durumu benimsemiştir. Ona yüzde yüz adapte olmak ve sisteme itaat etmek için yaratılmıştır. Toplumun yöneticileri her tür insanı duygulardan, isteklerden, tutkudan, korkudan, hatta kendi tarihinden bile uzak bireyler tasarlamış, bu sayede istikrarı sağlamıştır. Kişi olmak, hatta insan olmak yok edilmiştir, birey sadece toplumun devamlılığını sağlayan bir “parça”dır…
    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]Bu romandan yıllar sonra Aldous Huxley “Cesur Dünyayı Ziyaret” adlı yeni bir kitapla yeni dönemin sosyal ve politik atmosferini son derece başarılı yorumlamayı başardı. Nihayetinde Huxley Doğu mistisizminde aradığı bazı cevapları buldu. Ütopyası “Ada”da, “Cesur Yeni Dünya”nın anti-tezi olan mükemmel bir toplum yarattı. Deliliğin ve cinnetin zincirlerinden kurtulmuş bir toplum…
    Sınırlar ortadan kalktığında…
    Çoğu insanın genel olarak bir cehennem kavramına ve yaptıkları her kötülüğün ölümsüz bir iskelet tarafından cezalandırılacağına inanıyor olması, onların yine de sanki ölüm henüz hiçbir şekilde kanıtlanmamış bir söylentiymişçesine rahat davranmalarına engel olmamıştır.”
    A. Huxley
    Aldous Huxley’in çok bilinen başka bir yönü onu neredeyse meslektaşlarının bile aforoz etmesine neden olmuştur.
    Huxley bir keresinde şöyle demiştir: “Dalın ucuna gitmekten korkmayınız. Meyve oradadır.” Hayatı boyunca bu felsefeyle yaşayan düşünür, özellikle antik kültürlerin bitki bilimi ve botanik bilimiyle yakından ilgileniyordu. Bir gün genç bir psikiyatrist olan arkadaşı ona “meskalin” adlı bir maddeden söz etti. Bu Meksika yerlilerinin “peyote” adını verdiği kutsal bir bitkinin özüdür. Dinsel ayinlerde binlerce yıldır kullanılan bu bitki çok kuvvetli sanrısal bir madde olan meskalin içermektedir. Meskalin algı ve gerçeklik kavramlarını tamamıyla değiştiren güçlü ruh halleri meydana getirir. Psikiyatrist, Huxley’e bu maddeyi ve özelliklerini anlattığında, çok genç yaşta olmamasına rağmen pek çok kişinin cesaret edemediğini hemen yapmaya karar verir. Arkadaşına kendisinin gözetiminde bu çok güçlü uyuşturucuyu denemek istediğini söyler. Burada ilginç olan nokta şudur: Tüm bunlar 1950’li yıllarda geçiyordu. Dünya 68 kuşağının getirdiği özgürlük felsefesiyle henüz tanışmamıştı. Henüz hippiler ya da LSD ortalarda yoktu ve toplum bilmediği her şeyden nefret ettiği gibi eski zamanların bu gizemli iksirlerinden de nefret etmeye hazırdı. Aldous Huxley’in o gün verdiği karar ve sonrasındaki deneyimlerini anlatan kitabı yıllar sonra bir döneme damgasını vurdu.
    6 Mayıs 1953 yılında sabah 11.00 sularında arkadaşı psikiyatrist Humpry Osmond’un gözetimi altında ve bilimsel laboratuar koşullarında 400mg meskalin sülfat içer. Sonrasında olanları anlattığı kitabı “Algının Kapıları” bir kuşağın adeta kutsal kitabı olacaktır. Huxley’e göre beynimiz sürekli olarak bizleri şartlandırır ve görüp hissettiğimiz her şey bu algının kapılarından, yani bir nevi sansürden geçer. Huxley bunu şuna benzetir:
    “Her tarafı kirli balçıkla sıvalı bir pencere düşünün. Dışarıyı hiçbir şekilde görmenize imkan yok. O kirli pencerenin ardından gerçekliği anca varla yok arası bir hayal olarak seçebilirsiniz. İşte bizler bu çamurun ardından seyrediyoruz her şeyi. Kendimizi bile… Meskalin benzeri maddeler o balçık sıvanmış kirli camın ufak bir noktasının bir anlığına temizlenmesine benzetilebilir. O bir anlık temiz noktadan her şeyi olduğu gibi seyredebilirsiniz. İlk defa gerçekten görebilirsiniz. Eğer algının kapıları temizlenebilseydi, her şey insana olduğu gibi görünürdü: Sonsuz… Bu diğer dinlerdeki aşkın zikirleri hatırlattı bana. Ses olduğundan farklı anlamlara bürünüyor. Ve insanlar sürekli aynı ritimde bir şeyi mantra gibi tekrar ettiklerinde heyecanlanıyorlar, kalp atışları hızlanıyor. Sonunda beyne giden glikoz bir anlığına azalıyor ve aşkın bir ruh haline geçiyorsunuz. Meskalinde belki bu prensip gibi çalışıyordur. Beyin o kadar gizemli ve büyük ki…”
    Kitap yayımlandığında eleştirmenler ve saygın akademik çevre bir anda tepetaklak oldu. Çünkü Aldous Huxley o dönemin en saygıdeğer isimlerinden birisiydi. Bir laboratuara kapanıp tehlikeli uyuşturucular içecek son kişi gözüyle bakılıyordu. Huxley her şeyi göze alarak ve belki tüm kariyerini tehlikeye atarak bu kitabı yazmayı tercih etti. O yıllarda bu, saygın bir yazarın bir anlık saçmalaması olarak görülüp unutuldu ama kısıtlı ve çok özel bir çevre kitaba hak ettiği değeri verdi. William Burroughs, Allen Ginsberg,Jack Kerouac gibi isimler kitabın mesajını anlamıştı ve “beat” kuşağıyla birlikte sadece edebi bir akımın değil yeni bir yaşam tarzının da fitili ateşlenmiş oldu.
    Bir gün [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.] adında henüz hayattan ne istediğine tam olarak karar verememiş bir genç Aldous Huxley’in “Algının Kapı”ları (Doors of Perception) adlı kitabını okudu. Kitaptan esinlenerek adını “The Doors” koyduğu grubuyla müziğe ve bir kuşağa şairane bir tarzda damgasını vurdu. “Algının Kapıları” Jim Morrison’un başucu kitabıydı.
    Huxley’in kural tanımaz sınırsız tavırları çağdaşı olan akademisyen ve düşünürlerini uykularından etmiştir. 1968 yılında LSD adlı halusinatif uyuşturucunun keşfi duyulduğunda bu ismi duyulmamış maddeyi derhal denemekten çekinmemiştir. Uyuşturucuların tarihi her zaman biraz gariptir. Çünkü bugün lanetlediğimiz pek çok ağır uyuşturucu (örneğin kokain ve morfin) 50’li yıllarda diş çıkaran bebeklerin özel toniklerinde dahi kullanılıyordu.
    Özellikle modern dünyanın pek çok uyuşturucu maddesi hayatımıza eczaneler ve labaratuarlar vasıtasıyla girmiştir. Daha sonra binlerce insanın hayatına mal olacak olan bu tehlikeli zehirlerin çoğu zaman oldukça masum görünüşlü geçmişleri var. Hemen hepsi bir dönem yasaksız olarak eczanelerde satılmıştır. Hepsi günlük hayatlarımıza sessizce girmişler ve zararları anlaşılana kadar toplum onların tamamen zararsız olduğunu farz etmiştir. Yazan Burcu.

  2. #2
    Hones
    Guest
    Uzun süredir süren forum bakımının bitmesini ve yeni mesajlar butonunun çalışır hale gelmesini diliyorum :) Yoksa bunun gibi bir sürü değerli paylaşımı gözden kaçıracağız...

  3. #3
    Aktif Üye
    Üyelik Tarihi
    Jun 2015
    Mesajlar
    322

    Seviye: 37 
    Tecrübe: 1,193,106
    Sonraki Seviye: 1,209,937

    Beğenmiş
    5
    Beğenilmiş
    118
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Paylaşımınız için teşekkürler

  4. #4
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Feb 2016
    Mesajlar
    13

    Seviye: 22 
    Tecrübe: 45,320
    Sonraki Seviye: 49,025

    Beğenmiş
    25
    Beğenilmiş
    9
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    just woew!

  5. #5
    Aktif Üye
    Üyelik Tarihi
    Oct 2015
    Mesajlar
    173

    Seviye: 34 
    Tecrübe: 623,379
    Sonraki Seviye: 677,567

    Beğenmiş
    161
    Beğenilmiş
    51
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Teşekkürler.

FACEBOOK'TA PAYLAŞ

Konuya Mesaj Yazanlar: 3

profesyonel web tasarım
© Copyright 2021. Tüm Hakları Saklıdır. Çizgili Kitap | Çizgili Kitap Forum Kuralları