Yakın tarihin en bilinir ve gizemli yaşanmış öykülerinin başında gelir Dyatlov Geçidi vakası. Üzerine sayısız varsayımda bulunulmuş, onlarca komplo teorisi üretilmiştir. Stalin sonrası Kruşçev dönemi, kapalı SSCB sistemi, KGB, Kızıl Ordu işin içinde olup, bir de radyasyon içeren parçalanmış cesetler, yörenin gizemli halkı Mansiler, gökyüzünde görüldüğü öne sürülen tuhaf ışıklar işin içine girdiğinde bu durum gayet normal olmalı.
Üstelik olaydan birkaç yıl önce İgor Dyatlov'dan ders almış olan geleceğin Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin de, yıllar sonra olayda gariplikler olduğunu kabul etmişti. Vaka o kadar karmaşık ve birbiriyle çelişen öğelerle dolu ki Sovyet yetkilileri de olan biteni nasıl açıklayacaklarına karar verememişti.
Bulunan çadırın içinde bir köşeye düzenle yerleştirilmiş sırt çantaları ve botlar. Yemek üzere hazırlanmış ama yemeye vakit bulunamamış gibi duran bir miktar et. İçeriden yırtılarak açılmış bir kamp çadırı.
Çadırın hemen dışındaki, bir kısmı çıplak ayaklı, bir kısmı çorap giymiş, bir kısmı da sadece bir ayağında bot olan ayak izleri.
Olayın gizemi, diğer dört cesedin üç ay kadar sonra, Mayıs'ta karların erimesiyle bir koyakta bulunması üzerine daha da arttı.
Stalin döneminde baskıya maruz kalan bir Fransız komünistin oğlu olan Nikolai Thibeaux-Brignolle'un kafatası çatlamıştı.
Moskova'daki gizli bir enstitüde çalışan nükleer fizik öğrencisi Aleksandr Kolevatov'un kulağının arkasında bir yara vardı ve boynu ters dönmüştü.
Genç komünist Lyudmila Dubinina ve grubun en yaşlı üyesi Semyon Zolotaryov'un birden fazla kaburgası kırılmıştı.
Zolotaryov'un kafatasının sağ tarafında açık bir yara vardı ve kemiği görünüyordu. Ortada korkunç bir detay daha vardı: İkisinin de gözleri çıkarılmıştı ve Lyudmila'nın dili yoktu.
Epeydir çevirip balonlamayı planladığım bir kitaptı. Keyifle okumanızı dilerim.
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]