Stanislaw Lem - Gelecekbilim Kongresi
Çok uzak olmayan bir gelecek. Sınırlar kalkmış, dünya bir refah gezegeni olma yolunda, insanlar özgür ve/fakat sorumlu, üstelik mutluluktan uçuyorlar. Bu bir rüya mı? İnsanoğlu gerçekten ´yeryüzündeki cenneti´ mi yaşıyor? Bir uzay yolculuğundan dönen Lem´in geleneksel kahramanı Ijon Tichy, bu yeni çağda insanların gerçekle yüz yüze gelmekten korktuklarını, kendi kurgu-dünyalarında, kendi bireysel cennet ve cehennemlerinde yaşadıklarını keşfeder. Kimyasal uyarıcılarla her türlü ruh haline girilebilen, ´ demokrasi´yle yönetilen bu dünyada gerçek, birbiriyle örtüşen sonsuz sayıdaki hayal katmanlarının ardındadır. Huxley´nin Cesur Yeni Dünya´sından, Orwell´in 1984´ünden esintiler taşıyan bir kara-mizah. Bilim-kurgu ustası Stanislaw Lem karanlık bir geleceğin tablosunu çizerken kestirme yoldan ulaşılan mutluluğun boşunalığına ve tehlikelerine dikkat çekiyor.
(Arka Kapak)
***
Bir Gelecek Kurgusu Olarak İllüzyon – Gelecekbilim Kongresi
Mutluluk kalıcı olabilir mi? Ekonomik statüsü en düşük kesimin ve en yüksek kesimin hayatlarından aynı şekilde memnun olması sağlanabilir mi?
Kişilerdeki çevre algısının kalıcı olarak değiştirilmesiyle mümkün. Bu kalıcı algı değişikliğine götürebilecek yollardan birisi herkesin bir ücret ödemeden çevre algısını değiştirecek etkiler yapacak kimyasallara ya da uyuşturuculara sahip olması. Gerçekçi bir çevre algısı yaratma potansiyeline sahip kimyasalların ya da uyuşturucuların kullanımının 20. yüzyılda hızla artmasıyla birlikte, 21. yüzyıl kurguları bu durumdan etkilendi. Ek olarak, askeri düzeyde kimyasal silah yapımı da bu kurguları besledi. 21. yüzyıl kurgularından bir çoğu hem gerçeklik algısının sorgulandığı hem de gerçekliğin ne kadar umursandığına dair ipuçları verdi.
Psiko-kimyasal ilaçların etkisiyle herkesin bir fantazya karakteri olabildiği, tarihteki ve mitolojideki olayları kimyasalların etkisiyle tecrübe edebildiği, çevre koşullarını kontrol edebildiği bir dünya kurgusu. Stanislaw Lem’in ilk 1971 yılında basılan Gelecekbilim Kongresi novellasında bu konunun temel alındığı bir gelecek kurgusu yer alıyor. Kendine özgün tarzıyla ve yaratıcılığıyla Lem, 2039 yılı (2098) için yaşamın yüksek standartlarda olduğu ve kimyasallarla beyinlerimize istediğimiz gibi hükmedebildiğimiz bir dünya tasarlamış. İnsanların nostalji olsun diye toplanarak sıra bekleme deneyimi yaşadıkları bir dünyadan bahsediyoruz. Tıptaki gelişmelerin sayesinde yaralanmalarla ya da intiharla ölümün mümkün olmadığı bir dünya. Kim böyle bir dünyada yaşama fırsatını tehlikeye atmak ister ki? Zaten, bu kadar insanın istediği gibi yaşadığı bir yerde takip altında olmayan hiçbir isyankâr statükoyu tehlikeye atabilecek bir harekette bulunamaz.
Maalesef hikâye üstte anlatılan ortamla devam etmiyor. Kitabın sonlarına doğru Symington, “Biz toplumu uyutuyoruz, çünkü aksi halde kendi kendine tahammül edemez,†der. “Bizim görevimizse çok daha zor, sizlere göz kulak olmak için uyanık kalmak zorundayız.†Sorgulamasını sizlere bırakıyorum.
Kitabın yazıldığı dönemde uyuşturucu kullanımındaki ivmenin yükselmesi Lem’e bu kurgu fikrini vermiş olabilir. Hem ütopik hem de distopik bir dünyanın betimlendiği bu güzel kitapla ilgili araştırma yaparak kitabın üzerinizde yarattığı cazibeyi artırabilir, hatta daha da ileri giderek kitabı okuyabilirsiniz. Kitabı okurken ara ara düşüncelere dalacağınızı, ara ara kahkaha atacağınızı garanti ederim.
Kitaptan ilham alınan ve Robin Wright’ın başrol oynadığı Son Şans (The Congress) filmini de izleyebilirsiniz. Ancak söylemeliyim ki film, kitabın üzerinizde yarattığı etkinin onda birini yaratmıyor. Zaten bu kitap kadar etki yaratacak bir sinema teknolojisi henüz yok.
Her ne kadar kimyasallarla olmasa da, günümüzde devletlerin ve şirketlerin çeşitli yollarla bir çevre algısı oluşturup, bu algısıyla belirli profillerde ki insanları mutlu etmesi mümkün. Bu işlem günümüzdeki teknolojik destekle, şimdilik sosyal kabul görürlülük unsurlarıyla paralel bir biçimde duygu satarak ya da tepkisel indirgemecilikle yürütülüyor.
Hâlihazırda göreceli hale getirilmeye çalışılan gerçek olgusunun ilerleyen yüzyıllarda romandakine benzer bir biçime sokulması sadece kurguda kalmayabilir.
(Alıntı: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.])
***
Ijon Tichy’nin Hatıraları: Gelecekbilim Kongresi
“Günümüzde yapılan uzay yolculuklarının yeryüzündeki sorunlardan kaçmanın bir yolu olduğunu -üstüne basa basa- söyledi. Yani insan, olabilecek en kötü şeylerin kendi yokluğunda gerçekleşip sona ermesi umuduyla gidiyordu yıldızlara.â€
-Stanislaw Lem
Öncelikle kitabı Fatma Taşkent çevirisi ile, İletişim Yayınları aracılığıyla okuduğumu belirteyim. Kitap kısa bir süre önce Mehmet Can Uğur çevirisi ile Cem Yayınevin’den de çıktı. İletişim’in baskısı ise günümüzde “nadir kitaplar†kategorisinde.
Bu ön bilgiden sonra kitap hakkında konuşmaya başlayabilirim.
Stanislaw Lem’den mizah dozu yüksek bir roman: Gelecekbilim Kongresi (Ijon Tichy’nin Hatıraları). Özgün bir dille kaleme alınan bu yapıt felsefe ve psikolojiyi merkezine oturtuyor ve değişen dünya düzenini irdeleyerek nüfus artışının doğurduğu sonuçları kimyasal “araçâ€larla sorguluyor.
Lem’in belki de en ünlü karakteridir Ijon Tichy. Aynı zamanda da kendisinin en sevdiklerinden biri olduğu kuşkusuzdur. Ijon Tichy’i bu roman haricinde başka öykülerde de görmek mümkün.
Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, geleceği tahmin etme üzerine kurulu bir roman bu. Kısa ama dopdolu. Karakteri Ijon Tichy’i geleceğe gönderen Stanislaw Lem, dehasını konuşturuyor ve bizlere distopik bir gelecek portresi sunuyor. İlk bakışta ütopik sandığımız bir dünyanın distopik çıkmasına zamanla alışıyoruz lakin çizilen o korkunç portrenin gelecekte olabilitesini düşündüğümüzde de bir hayli ürperiyoruz.
Lem iki yönlü kaleme aldığı bu anlatısında ütopya süsü verilmiş distopyasıyla bizleri baş başa bırakıyor.
Ijon Tichy, profesör Tarantago’nun kendisini ikna etmesi sonucu Kosta Rika’ya, Sekizinci Dünya Gelecekbilim Kongresi’ni izlemeye gider. Kongrede konuşan kişiler açık bir dil kullanmamakta ve her şeyi numaralarla ifade etmektedirler. Karakterimiz Ijon ise ilk şoku burada yaşayacaktır. Daha önce hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmadığı kongrede, bir köşede sessizce oturmak ve yaşananları şaşkınlıkla izlemek zorunda kalacaktır.
Gelecekbilim Kongresi’nde patlak veren olayların ardından Ijon Tichy kendisini 2039 yılında bulacaktır.
Bu andan sonra tıpkı Ijon gibi bizler de neyin gerçek neyin yapay olduğunu anlayamayacak duruma geliyor ve Lem’in yarattığı imgelerle boğuşmaya başlıyoruz.
Geleceğe gözlerini açan Ijon, kısa sürede ters bir şeyler döndüğünü anlayacaktır. İnsanların algıları kapalıdır ve kemokrasi ile yönetilmektedirler. Aklınıza gelebilecek her türlü şey ilaçlara sığdırılmıştır. Kitaplar bile. Çeşitli konular hakkında bilgi edinmek isteyen Ijon, geleceğin dünyasında kitap bulamaz çünkü kitaplar minik tabletler haline getirilmiştir ve içildiğinde tüm kitap okunmuş gibi oluyor ve zihinde kalıcı belleğe kaydediliyordur.
“Demek bu saf ve temiz dünyada da kokuşmuşluk yaşanıyormuş ve her şey göründüğü kadar mükemmel değilmiş.†-Ijon Tichyİlk bakışta her şey cennet gibidir. Sınırlar kalkmıştır, refah düzeyi bir hayli yükselmiştir. Gerçeğin, birbiriyle örtüşen sonsuz sayıdaki hayal katmanlarının ardında yer aldığı bu gelecek tasvirinde tüm insanlar kendi hayal dünyalarında yaşıyorlardır. Peki insanların mutluluktan uçtuğu dünya bir rüya mıdır?
Ijon Tichy zaman zaman kendisine tüm bunların bir şaka olduğuna inanması gerektiğini söylese de, aslında gördüğü her şey gerçektir. Gerçekten kasıt ise, geçmişin dünyası değildir. Bu dünyada gerçeğin gerçek olduğu bile şüphelidir. İnanmayan, sorgulayan, isyan eden Ijon, bir süre sonra tüm olan bitenin farkına varacaktır zira bu sefer de her şeyi bilmek kendisine acı verecektir.
Zamyatin’in Biz’i, Huxley’nin Cesur Yeni Dünyas’sı, Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü ve Bradbury’nin Fahrenheit 451’inde olduğu gibi, Lem’in Gelecekbilim Kongresi de etkili bir distopyadır. Fakat ben yine de, Stanislaw Lem okumaya bu kitaptan başlanılmaması gerektiğini düşünüyorum. Solaris veya Aden çok iyi iki tercih olacaktır.
Çeviriye ayrı ve kocaman bir parantez açmam gerekiyor. Fatma Taşkent dahiyane bir şekilde çevirmiş kitabı dilimize. Lem’in türettiği yüze yakın kelimeyi çok nitelikli bir şekilde yeniden yaratan çevirmen, gerçekten büyük bir tebriği hak ediyor. Kitabı okumuş olanlar tam olarak ne demek istediğimi anlamışlardır. Yeni okuyacak olanlar ise rahat olsunlar zira Fatma Taşkent’in çevirisi sizleri de ziyadesiyle memnun edecektir.
Gelecekbilim Kongresi’nden sinemaya uyarlanan The Congress filmini de es geçmemek gerek tabii. 2013 yılında İsrailli yönetmen Ari Folman tarafından beyazperdeye uyarlanan filmin kadrosunda Robin Wright, Harvey Keitel, Paul Giamatti, Jon Hamm ve Danny Huston gibi önemli oyuncular bulunmakta.
Film, bir zamanların ünlü oyuncusu Robin Wright’ın yaşlanması ve gündemden düşmesinin ardından, bir film şirketi ile yeni bir anlaşmaya yelken açması üzerine kurulu. Geleceğin dünyasında artık oyunculara yer yoktur ve her şey dijitalleşmiştir. Wright’ın bu teklifi kabul etmesi sonucunda animasyon sahnelerine geçiş yapan filmde tıpkı kitapta olduğu gibi, Gelecekbilim Kongresi’ne döner kameralar ve bir yandan da geleceğin karanlık havasını solumaya başlarız.
Özetle: Eserlerinde bilimkurguyu kılıf olarak kullandığını belirten ve kendisine bilimkurgu yazarı etiketini yakıştıramayan Stanislaw Lem’e en büyük yanıt ise kendi yazdığı kitaplardır. Zira ben bilimkurgu yazarı değilim diyen bir yazarın her kitabı yüksek sesle ben çok iyi bir bilimkurgu kitabıyım diye bağırmaktadır.
Yoksa siz hala Stanislaw Lem okumadınız mı?
“İnsan ancak anladığı şeye hükmedebilir ve ancak kelimelerle ifade edebildiği şeyi anlayabilir. Bu nedenle ifade edilemez olan bilinemeyecek olandır.†-Trottelreiner(Aıntı: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.])
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
[Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]