Konu: Toygar Akman - Öbürgünkü Sibernetik

  1. #1
    Mandos
    Guest

    [CENTER]
    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]


    İnsanoğlu, yirminci yüzyıl sonlarına doğru, elektronik sistem ve sibernetik teknoloji konusunda çok önemli bir noktaya geldi. Bilgisayar dediğimiz computerler, tüm bilim alanlarında, akıl alamayacak gelişmeler gösterdiler. Siber-uzay teknolojisi içinde internet ağını her gün daha da genişleterek, beklenilmeyen hizmetlerde bulundular. Uzaya açılma ve diğer gezegenlere ulaşabilmenin ise ancak bu teknolojik gelişmenin bir ürünü olan "insan-makine ortak yaşamı" ile yani "sibernetik organizmalar"la başarılabileceği iyice belirlendi. Sibernetik organizma, kısaca "siborg"un yapılabilmesi için yüzlerce elektronik mühendisi, nörolog, matematikçi ve tüm sibernetikçiler yoğun bir biçimde ortaklaşa çalışmaya giriştiler. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, Japonya'da ve özellikle Amerika'da, siborg'un yapımı konusunda ilginç örnekler ortaya konuldu. Bilim evreni bu yolda çalışmalarını sürdürmekte iken, bir yandan güçlülerin güçsüzleri ezme savaşı ve sömürüsü, diğer yandan da doğal yapının her gecen gün daha da yaşanılmaz hale getirecek kadar kirletilmesi, aynı hızla süregeldi.



    Dr. TOYGAR AKMAN
    Kültür Bakanlığı Bilgi Toplumu Üstün Hizmet Ödülü Sahibi



    Toygar Akman İstanbul’da doğmuştur. İlk yükseköğrenimine Sosyal Bilimler alanında başlamış ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İkinci yükseköğreniminde Deneysel Psikoloji alanına geçmiş ve Prof. Peters yönetiminde doktora çalışmalarına yönelmiştir. Prof. Peters’in ülkemizden ayrılması üzerine, bu kez Prof. H. Ziya Ülkenin yanında ve Sistematik Felsefe kürsüsünde bilimsel çalışmalarını sürdürmüştür. Fizik Felsefesindeki çalışmalarını “Beşinci Boyut†tezi ile tamamlamış ve Doktor unvanını almıştır. Bu tezi ile “İnsanın†Şuuru, Sezgisi ve Tüm Bilgi Yapısı ile “Evrende Beşinci Bir Boyut†olduğunu, belirtmeye çalışmıştır. İstanbul Belediyesinde ve Renault-Mais şirketinde müşavir olarak çalışan Dr. Toygar Akman, Gayrettepe Mühendislik Mimarlık Özel Yüksek Okulu kapanıncaya kadar, Müdür Muavini olarak öğretim görevi yapmıştır.

    Sibernetik ve Astro-Fizik Felsefesi üzerindeki araştırmalarını TÜBİTAK’ta, on yıl Bilim ve Teknik Dergisi’nde sürdürmüştür. Bugüne kadar 130 makalesi yayınlanmış olan Dr. Toygar Akman’ın yayınlanmış eserleri tarih sırası ile şunlardır.

    Modern Fiziğin Getirdiği Realiteler ve Şuur Problemi (1960); Kâinatın Yaradılışı (Prof. George Gamow’un The Creation of the Universe adlı eserinin İngilizceden çevirisi, 1961); Elektronik Beyin (Piyes) (1963); Sibernetik Bilimde Devrim - Elektronik Beyin Hukukta Reform (1972); Otomasyon Sistemi ve Bilgi Bankaları (1975); Bilimler Bilim Sibernetik (1977-1982, üç baskı); Evren Boyutları ve İnsan (1978); Beşinci Boyut (1981); Dünyanın Sibernetik Oluşumu (1982); Sibernetik Yaratıcılık (1984); 2000 Yılına Doğru Sibernetik (1988); Datça Akşamları (1997); Çine Yolculuk (2000); Doğaya Kaçış (2000); Boyutlar (2003). Sibernetik, Dünü, Bugünü, Yarını (2003).

    Dr. Toygar Akman, Sibernetik konusundaki bilimsel çalışmaları nedeniyle Kültür Bakanlığınca 1991 yılında “Bilgi Toplumu Üstün hizmet ödülü†ile ödüllendirilmiştir.
    Toygar Akman evli olup, üç çocuk ve üç de torun sahibidir.



    Orijinal kitap:

    374 sayfa, 4.6 mb. pdf.

    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]





    Düzenlenmiş pdf:

    307 sayfa, 1.7 mb.

    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]


    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
    Konu Mandos tarafından (22.09.15 Saat 02:17 ) değiştirilmiştir. Sebep: Resimler silinmiş, yeniledim.

  2. #2
    Mandos
    Guest
    Epub dosyası yenilendi.

  3. #3
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Jan 2016
    Mesajlar
    3

    Seviye: 16 
    Tecrübe: 8,993
    Sonraki Seviye: 10,000

    Beğenmiş
    4
    Beğenilmiş
    5
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    tesekkurler
    Okuduktan sonra yorum atarim
    Eger mumkun olursa Dan Simmons Hyperion,Endymion ve Echiquier du mal kitaplarini okumus birilerini bulursaniz belki bu kitaplarin diger dillerde olanlarini okumama motive eder
    Tessekur ederim.
    .

  4. #4
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Nov 2016
    Mesajlar
    1

    Seviye: 12 
    Tecrübe: 2,679
    Sonraki Seviye: 2,912

    Beğenmiş
    0
    Beğenilmiş
    1
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Toygar Akman hocaya dair güncel bilgi bulamıyorum. Kendisi hayatta mı, ulaşılabilir/görüşülebilir durumda mı? Bilgisi olan?
    .

  5. #5
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Aug 2016
    Mesajlar
    191

    Seviye: 33 
    Tecrübe: 528,567
    Sonraki Seviye: 555,345

    Beğenmiş
    100
    Beğenilmiş
    1,484
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Toygar Akman

    Bilim İnsanı, Yazar: İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İkinci yükseköğrenimini deneysel psikoloji alanında yaptı, Prof. Peters yönetiminde doktora çalışmalarına yöneldi. Daha sonra Prof. H. Ziya Ülken’in yanında ve Sistematik Felsefe kürsüsünde bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Fizik Felsefesindeki çalışmalarını “Beşinci Boyut” tezi ile tamamladı ve doktor unvanını aldı. İstanbul Belediyesinde, Renault-Mais şirketinde müşavir olarak çalıştı, Gayrettepe Mühendislik Mimarlık Özel Yüksek Okulu kapanıncaya kadar müdür yardımcısı olarak öğretim görevi yaptı. Sibernetik ve astrofizik felsefesi üzerindeki araştırmalarını TÜBİTAK‘ta, on yıl Bilim ve Teknik dergisinde sürdürdü.
    Bugüne kadar yüz otuz makalesi yayımlandı. Sibernetik konusundaki bilimsel çalışmaları nedeniyle Kültür Bakanlığı 1991 Bilgi Toplumu Üstün Hizmet Ödülünü aldı.

    ESERLERİ:


    ARAŞTIRMA:
    Modern Fiziğin Getirdiği Realiterler ve Şuur Problemi (1960),
    Sibernetik Bilimde Devrim-Elektronik Beyi Hukukda Reform (1972),
    Otomasyon Sistemi ve Bilgi Bankaları (1975),
    Bilimler Bilimi Sibernetik (1977),
    Evren Boyutları ve İnsan (1978),
    Beşinci Boyut (1981),
    Dünyanın Sibernetik Oluşumu (1982),
    Sibernetik Yaratıcılık (1984),
    2000 Yılına Doğru Sibernetik (1988),
    Öbürgünkü Sibernetik (2003),
    Boyutlar (2003).

    ÇEVİRİ:
    Kainatın Yaradılışı (George Gamow‘dan, 1961).

    OYUN:
    Elektronik Beyin (1963).

    DENEME:
    Çine Yolculuk (2000),
    İlginç Olaylar Sıradışı İnsanlar (2004).

    HİKÂYE:
    Datça Akşamları... (1997),
    Doğaya Kaçış (2000)


    Toygar AKMAN’ın bir anısını aktarmak istiyorum.

    Zaman zaman sohbetlerde: “Neden bizden de bilim adamı çokça yetişmez? Diğer ülkelerden ne farkımız var? Bizde hiç mi aydın yetişmemiş?” yollu yakınmalarımız olur ya, Aynı soruyu bende babama sordum,Babam, bana:Evladım,“O günlerde İstanbul Erkek Lisesi’nin bir dokuzuncu sınıfında ders veriyordum. Sınıfın kapısı iki defa tıklatıldıktan sonra açıldı ve içeriye müdür muavini ile kalpaklı bir binbaşı girdi. Sert bir asker selâmı çaktı. Ben de ayağa kalkarak kendilerini selâmladım. Daha ziyaret sebebini sormadan, binbaşı bana baktı ve tok bir sesle:Muallim Bey! Memleket, evlâd-ı vatandan hizmet bekler, dedikten sonra sınıfa döndü ve arka sıralarda oturan uzun boylu öğrencilere, “Sen gel, sen gel, sen de gel!” diye seslenerek, öğrencileri toplamaya başlamıştı. Önde oturanlar, kendilerinin de alınması için, oturdukları sırada dik durmaya ya da ayaklarının ucuna basarak uzun boylu görünmeye çalışıyorlardı. Binbaşı bu öğrencilere acı acı gülümseyerek sırtlarını okşayıp topladığı öğrencileri alıp, geride kalan bizlere sert bir asker selâmı vererek çıkarak gitti. Sınıfta öylece kalakalmıştım. Diğer sınıflardan toplananlarla beraber bizim öğrencileri Selimîye Kışlası’na götürmüşler.
    O sıralarda Sirkeci İstasyonu’ndan her gün asker dolu trenler Trakya yönüne doğru hareket ederdi. Sarayburnu İskelesi’nden de asker dolu koca koca gemiler Çanakkale’ye doğru denize açılırdı. Bütün İstanbul halkı bu kahraman askerleri göz yaşları içinde uğurladık. Giden gemiler ve trenler daima boş olarak döner ve gidenlerden de kısa bir süre sonra haber alınamazdı.”Öyle ki, memlekette asker kalmamıştı. Sıra artık 15’lilere gelmişti. Evladım, memleketin okumuş eğitimli insanlarının çoğu, Çanakkale’de şehit düştü. O zamana kadar memlekette aydının harman olduğu yer İstanbul’du. Memlekette aydın mı kaldı a oğul? Pınarlar kurudu, pınarlar!.. Sen ne sorarsın! Diye cevap verdi.

    Bununla beraber, Çanakkale, milletimizin hafızasına kazınmıştır. Hatıralarının en canlısı ve etkilisi olarak, ibretlerle dolu durmaktadır. Çünkü, neredeyse her iki evden biri Çanakkale’ye evladını göndermiştir. Hem de Çanakkale’de, bugün çok muhtaç olduğumuz müthiş bir birlik ve beraberlik yaşamışızdır. İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya, Samsun’dan Selanik’e, Gaziantep’ten Tunceli’ye, Kahramanmaraş’tan Diyarbakır’a, Medine’den Bağdat’a, Kudüs’ten Trablusgarb’a, Üsküp’ten Saraybosna’ya kadar bütün İmparatorluk coğrafyasından insanımız, yan yana, omuz omuza düşmana karşı durmuşlardır.

    Bu birlik gönül birliği idi, iman birliği idi, din kardeşliğinin verdiği beraberlik idi...
    .

  6. #6
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Aug 2016
    Mesajlar
    191

    Seviye: 33 
    Tecrübe: 528,567
    Sonraki Seviye: 555,345

    Beğenmiş
    100
    Beğenilmiş
    1,484
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Toygar Akman 25 Ocak 2011 tarihinde vefat etmiştir.
    .

  7. #7
    Üye
    Üyelik Tarihi
    Aug 2016
    Mesajlar
    191

    Seviye: 33 
    Tecrübe: 528,567
    Sonraki Seviye: 555,345

    Beğenmiş
    100
    Beğenilmiş
    1,484
    Adı Geçen
    0 Konu
    Etiketlendiği
    0 Konu
    Alıntı kin kin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    tesekkurler
    Okuduktan sonra yorum atarim
    Eger mumkun olursa Dan Simmons Hyperion,Endymion ve Echiquier du mal kitaplarini okumus birilerini bulursaniz belki bu kitaplarin diger dillerde olanlarini okumama motive eder
    Tessekur ederim.

    Rahim ÇETİNEL

    Dan Simmons hakkında daha önce bir yazı yazmıştım. Hatta yazının sonunda diğer kitaplarını da muhakkak okumalıyım demiştim. Üstünden iki yıldan fazla geçmiş bu yazının ve açıkçası aradaki bu zamanda yazarın Hyperion adlı kitabını okumamış olduğum için üzüntülüyüm.
    Birkaç hafta önce “Top 100 Sci-fi books” isminde bir sesli kitap koleksiyonı buldum ve indirdim. İncelediğimde içindeki pekçok kitabı okuduğumu gördüm. Hyperion bu kitaplar arasında değildi. Birinci kitabı ipod’a yükledim ve dinlemeye başladım. Birinci kitabın daha onda birini bitirmemişken serinin diğer dört kitabını da bulup indirdim ve ipod’da sıralarını bekliyorlar.


    Normalde bir seri hakkında, bütün serinin kitaplarını bitirmeden (Hyperion için bu toplam dört kitap demek) konuşmayı sevmiyorum ama Hyperion bu anlamda bir istisna olacak. Pek çok güzel kitap okudum, her birinin yeri ayrıdır ama Hyperion uzun süredir beni heyecanlandıran, dinlemek için sürekli fırsat bulmaya çalıştığım nadir kitaplardan birisi oldu. Şu anda yazarken bile bir yandan kitap hakkında düşünüyorum ve neler olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorum. Aynı zamanda tekrar dinlemek için uygun zamanın gelmesini de sabırsızlıkla bekliyorum.

    Hyperion birbirinden farklı ama birbiriyle bağlantılı 7 öyküyü içinde barındıran bir kitap. Bu çok doğru bir tanım olmadığı için tekrar deneyeyim. Roman, bir uzay gemisinde bir araya gelen, Hyperion isimli gezegene doğru giden 7 yolcunun (“hacı” olarak da tanımlamak mümkün çünkü kitapta “pilgrim” olarak bahsediliyor bu gruptan ve bunun en iyi karşılığı “hacı” aslında) derin uzayda yaptıkları yolculuklarının sonunda uyanması ve birbirleriyle karşılaşmalarıyla başlıyor. Aynı yere giden, umutsuz, üzgün, kırgın, kızgın, kırılmış yolcular bunlar. Yollarının sonunda hiçbirşey olmaması başlarına gelebilecek en iyi şeylerden birisi. Daha kötü ihtimaller arasında ölüm de var, ki grubun büyük kısmı için ölüm bir kurtuluş anlamına bile geliyor olabilir. Bu 7 hacı adayı neden orada olduklarını, neden Hyperion’a ve Shrike’a (birazdan bahsedeceğim) ulaşmaya çalıştıklarını, ne istediklerini, kısaca hikayelerini birbirlerine anlatmaya karar veriyorlar. Kura çekiyorlar ve 1’den 7’ye kadar numaralarla sıralanıyorlar. Roman boyunca her birinin hikayelerini dinliyoruz.


    Aynı zamanda bu hikayeler esnasında romanın geçtiği evrenin ayrıntılarını, geçmiş ve güncel olayları, politik ve kültürel ayrıntıları öğreniyoruz. Her hikaye ayrı bir güzelliğe sahip. Her hikaye önümüzde çizilen Hyperion dünyası resmini daha net, daha renkli, daha gerçekçi hale getiriyor. Empati sahibi bir okur olarak her hikaye okuyanı (benim durumumda dinleyeni) daha da üzüyor.
    Hikaye sahiplerinden ve hikayelerden bahsetmeden önce biraz da romanın geçtiği evrenden bahsetmek gerek.
    Zaman
    Roman yaklaşık olarak günümüzden 800 yıl sonra 29. yüzyılda geçiyor.

    Dünya
    Bildiğimiz anlamda insanoğlunun ana vatanı olan Dünya gezegeni hatalı giden bir deney sonucu yokolmuş durumda.

    Hegemonya (Egemenlik)
    Bilinen anlamda devletler yerine gezegenler var artık. Gezegenler “The Hegemony” adı altında birleşmiş durumdalar ve gezegenler arası bir senato ve başında bir CEO tarafından yönetiliyorlar. Hegemonya’ya 135’den fazla gezegen, bu gezegenlerde yaşayan 200 milyara yakın insan var.

    The Web (Ağ)
    Bilim Yapay Zeka’nın gelişmesini başarmış, Yapay Zeka özgürlüğünü kazanmış durumda. Hegemonya’daki bütün gezegenler Ağ’a bağlılar, işlerin çok büyük kısmı bilgisayarlar tarafından yönetiliyor. İnsanlar her anlarında Ağ’a bağlılar. Bütün bilgisayarlar birbirine ve Ağ’a bağlılar. Sayısı bilinmese de oldukça yüksek sayıda Yapay Zeka var, insanlarla bir ortaklık içindeler ve aynı zamanda Senato’da danışmanlık ve karar alma hakları var. Yapay Zekaların tamamın oluşturduğu gruba kısaca The Core (Çekirdek) deniliyor. Aynı zamanda mevcut sistem yüzünen bilim, sanat gibi alanların neredeyse tamamında insan yaratıcılığı durmuş veya duraklamış durumda.




    Ulaşım ve İletişim
    Keşfedilmiş Hawking motoru sayesinde ışık hızında veya daha yüksek hızlarda yolculuk yapmak mümkün, insanoğlu bu sayede yüzlerce gezegeni kolonileştirmeyi ve bunlara yerleşip yaşamayı başarmış durumda. Dahası “FarCaster” adı verilen sistem sayesinde aralarındaki mesafeden bağımsız olarak iki nokta arasında yolculuk yapmak mümkün. FarCaster kapılarını Stargate dizisindeki uzay kapılarına benzetmek mümkün. FarCaster’lar Çekirdek tarafından bulunmuş, üretilmiş durumdalar ve bütün kontrolleri Çekirdek üstlenmiş durumda. Dahası FarCaster’ların nasıl çalıştığı konusunda insanların bilgisi yok. Far Caster’lar gezegenler arası insanların dolaşımını, ürünlerin ticaretini mümkün kılıyor. Aynı zamanda birbirlerinden ışık yılı uzaklıktaki gezegenler arası anlık bilgi transferini de sağlıyor. Bu aynı zamanda FarCaster teknolojisinin Çekirdek ve Ağ için ne kadar hayati öneme sahip olduğunu gösteriyor.




    Ekonomi
    Sistem Hegemony ve The Web’in üye ve koloni gezegenleri sömürmesi üzerine kurulu. İnsanoğlu ve Ağ (yapay zeka) kendilerine rakip olma ihtimali ne kadar az olursa olsun bütün rakipleri yoketme üzerine hareket ediyor. Bu yaklaşım sisteme dahil olmak istemeyen kolonileştirilmiş gezegenler için de, içinde başka canlıların yaşadığı gezegenler için de gerekli. Sisteme dahil olup sistemin kölesi olmak özendiriliyor. Sistemin dışında olmanın ise karşılığı kesin yokoluş. Hegemonyanın 400 yıllık tarihi insan ve yapay zekanın kanlı ve acımasız örnekleriyle dolu.

    Ouster’lar (Atılmışlar)
    Ağ ve Egemenlik tarafından pek bilinmeyen bir düşman Ouster’lar. Köklerinin insanlık uzaya açıldığında bir gezegene yerleşip onu kolonileştirmek yerine uzayın derinliklerine giden ve dönmeyenlerden geldiği sanılıyor.

    Hyperion
    Kitabın merkezinde, Ağ’ın ve Egemenliğin ise henüz dışında olan, bilinmeyi ve gizemi çok bir gezegen.

    Shrike
    Üç metre uzunluğunda, dört kollu, binlerce küçük gözü olan, zamanda ve mekanda hareket edebilen mekanik veya robotik olduğu düşünülen Hyperion’da ortaya çıkmış savaşçı. Kendisi ve hikayeleri etrafında kurulu bir kilise var ve Acının Efendisi (Lord of Pain) olarak adlandırılıyor.



    Şimdi bir de romanın kahramanları olan yedi kişilik ekipten kısaca bahsedelim:
    Peder Lenar Hoyt (Birinci hikaye/Keşişin hikayesi: “Tanrı Diye Çığlık Atan Adam”)
    Burada önce Peder Paul Dure’nin ve sonrasında da Peder Lenar Hoyt’un hikayesi anlatılıyor. 29. yüzyılda inananlarının sayısı oldukça azalmış olan kilisenin inançlarını ve Tanrı’yı arayan umutsuz ve üzgün iki rahibin hikayesi.
    .
    Albay Fedmahn Kassad (İkinci hikaye/Askerin hikayesi: “Savaş Aşıkları”)
    En eski ve şu anda en az gelişmiş olan kolonilerden Mars’ta doğan ve büyüyen, gençlik yılları yokluk, suç ve sokak çeteleri içinde geçen, sonrasında asker olan ve müthiş başarılar gösteren Albay Kassad hikayesinde kimseyle asla paylaşmadığı en gizli sırrını, tek gerçek aşkını ve neden Hyperion’a geldiğini anlatıyor.
    .
    Martin Silenus (Üçüncü hikaye/Şairin hikayesi: “Hyperion kıtası”)
    DÜnya daha yokolmadan önce orada doğmuş, çok zengin bir ailenin en küçük ve şımarık oğlu Martin küçüklüğünden beri şair olmak ister. Yaşadığı ve karşılaştığı akıl almaz zorluklar onu yüzyıllardır ortaya çıkmış tek gerçek şair olmaya yönlendiriyor. Hayatının amacı başladığı fakat henüz bitiremediği son ve en büyük eseri olan “Hyperion kıtası/şiiri”ni tamamlamak.
    .
    Sol Weintraub (Dördüncü hikaye/Akademisyenin hikayesi: “Lethe Nehrinin Tadı Acıdır”)
    Hikayeler arasında beni en çok etkileyen ve üzen bu oldu. Küçük bir gezegende, bir üniversitede profesör olarak çalışan Sol’un, karısı Siri’nin ve kızları Rachel’ın hikayesi başlarda mükemmel bir çekirdek aile hikayesi olarak başlasa da, sonrasında Rachel’ın arkeolojik araştırmalar için Hyperion’a gitmesiyle ve geçirdiği kaza nedeniyle hayatları tamamen değişiyor.
    .
    Brawne Lamia (Beşinci hikaye/Dedektifin hikayesi: “Uzun Veda”)
    Lusus isminde bir gezegende dedektif olarak çalışan Lamia için herşey bir öğleden sonra ofisine gelen ve kendisinin neden öldürüldüğünü araştırmasını isteyen bir Yapay Zeka cybrid’i (tamamen insan gibi etten ve kemikten ve DNA’dan oluşan fakat yapay zeka tarafından yönetilen kişi) ile başlıyor. Hikaye derinleştikçe Lamia için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu hikaye de kahramanını Hyperion’a getiriyor.
    .
    Konsolos (Altıncı hikaye/Konsolos’un hikayesi: “Siri’yi Hatırlamak”)
    Birinci roman, Konsolos’un gözünden anlatılıyor. Romanda ismi söylenmeyen tek karakter bu. Konsolos’un hikayesi de iki parçadan oluşuyor. Birinci parçasında kendi aile geçmişini başkasının hatıraları üzerinden anlatıyor. İkinci hikayede, kendinden, kariyerinden, geçmişinden, Egemenlik ve Ağ için yaptığı görevlerden, yönettiği gezegenlerden ve sonrasında seçimlerinden, neden Hyperion’da olduğundan bahsediyor. Hayalkırıklığı, derin bir üzüntü ile anlattığı hikayesi ile romandaki hikayaler sonra eriyor.
    .
    Grubub yedinci kişisi olan Ağaç-gemi kaptanının hikayesi romanda gelişen bazı olaylar yüzünden anlatılmıyor.
    .
    Umarım anlatıklarımla ilginizi çekmeyi başarmışımdır. Hyperion bilim kurgu severlerin muhakkak okuması gereken bir kitap.
    .

FACEBOOK'TA PAYLAŞ

Konuya Mesaj Yazanlar: 3

profesyonel web tasarım
© Copyright 2021. Tüm Hakları Saklıdır. Çizgili Kitap | Çizgili Kitap Forum Kuralları