Yine çöp toplama vakti… El âlemin pisliğini toplamaktan gına geldi artık, ama ne yapacaksın, iş iştir. Üstelik kazancım da fena sayılmaz. Lojmanda para vermeden oturuyoruz; sıcak su, elektrik bedava. Hanıma da hazır müşteri; hem de onlarcası elinin altında... Evden çıkıp eve giriyor. Sabahın köründe ne otobüs ne dolmuş derdi var. Çoğu daire sahibi de yarım gün istiyor temizliği, yarım gün de bizimkine kalıyor. Oh, yan gel yat işi yani.
Bu akşam maske mi taksam acaba? Korona morona korkusuna sitenin çoğu maskeyle dolaşıyor. Canları da pek kıymetli bu zenginlerin… Bizse acı patlıcanız; kırağı mırağı çalmıyor bize. Geçenlerde hanım on tane getirdi, beşinci kattaki doktor kadın vermiş ona. Çoluk çocuk bir eğlendik o gece. Hepimizin yüzünde bir maske, birbirimize bakıp bakıp güldük. Hanımın dediğine göre pek yakışmış bana; doktor gibi olmuşum. Hemen aynaya koşturdum, hakikaten de benzemişim.
Tam kapıdan çıkarken bizimki gördü beni.
“Ne o Tayyar, salgın falan mı var sitede?”
“Yok ya, öylesine geçirdim suratıma. Madem herkes takıyor, benim başım kel mi? Hem çöp arabasının kokusunu da keser biraz.”
Binanın on yedinci katından başladığım gibi on dördüncü kata nasıl geldiğimi anlamadım. Şu akıllı telefonu icat edenlerden Allah razı olsun. Taktım mı kulaklığı, tıkladım mı tuşa, Yıldız Tilbe yanımda… Bizim güvenlikçilerden birine yükletiyorum bu şarkıları, o iyi anlıyor bu işlerden.
On ikinci katı da bitirdim ama imanım gevredi. Bir katta altı daire var, dolaş dolaş bitmiyor. Vicdansızlar saatinde çıkarmıyorlar çöpleri, işin yoksa bas zile bekle. Kafam kızarsa bazı kapıları çalmıyorum, çöp çıkarmayı unutanı ben de unutuyorum. Köle miyiz yani?
Dokuzuncu katın koridorunda tipsiz bir adamla karşılaştım. Elli ikinci daireyi sordu bana. “Bilmiyorum,” dedim. Elini cebine sokup bir beşlik çıkarınca gösterdim kapıyı. Beleşe ağzımı açacak göz var mı bende? Sevmem lüpçülüğü.
Çöp arabası leş gibi kokutuyor asansörün içini. Havalandırmalar da zırt pırt arıza yapıyor. Geçenlerde koku yüzünden şikâyet etmişler. Ertesi gün yönetici beni karşısına dikip bir güzel fırçaladı. Havalandırma bozuk diye suçlu ben oldum. Zaten her şeyin suçlusu benim bu sitede. Arıza yapan otomatik kapılardan, bozulan şifrelerden, sararan çimlerden, süs havuzuna düşen yapraklardan, hatta park çizgisinin üzerine park eden arabalardan bile ben sorumluyum. Nerde bir aksaklık olsa bana soruyorlar. Ben o kadar bilgili olsam kapıcılık yapar mıyım? Gerçi artık kapıcı demiyorlar bize, çoktandır bina görevlisi oldu adımız.
O günden sonra elime bir oda fısfısı tutuşturdu bizim hanım. Ama dün yine ortalık kalktı. Bu sefer de ceset gibi kokuyormuş asansörler. O dandik kokuyu sıkmışım diye az kalsın işimden oluyordum.
Altıncı kata gelince çöp arabası su koyuverdi yine. Değiştiremediler gitti şu bozuk tekerleği. Çıkardığı gacır gucur sesler sinirime dokunuyor. Birileri kapıya çıkıp laf edecek diye tırsıyorum. Şu çöp işi bitse de köpekleri gezdirsem. Her gece üç köpeği yürüyüşe çıkarıyorum. On liradan otuz lirayı cebime atınca krallar gibi uyuyorum. Enişteden aldığım arabanın taksitini köpekler ödüyor. İki köpek daha bulsam benzini de bedavaya gelecek.
Otuz iki numara yine kafayı çekiyor galiba. Daha bu saatte bir sürü bira şişesi dizmiş kapının önüne. İnsan bunları bir poşete koyar da bırakır ya! Şeytan diyor çal zili, iste bir poşet. O arada iki laf sokuştur adama ama sarhoşla uğraşılmaz.
Otuz dördün çöplerini alırken, otuz beş numara geçti yanımdan. Akşamın bu saatinde bile mis gibi kokuyor bu kız. Allah sahibine bağışlasın, pek de güzel bir şey. Daha taşınalı on gün oldu ama ne iş yaptığını öğrenemedim. Geleni gideni var mı acaba? Bir ara güvenlikçilere sormalı, çoktan takibe almıştır onlar.
Daha arabayı asansörden çıkardığım an duydum beşinci katın delisini. Ta koridorun ucundan geliyor böğürtüsü. Onun kapısına yanaşmaya korkuyorum valla. Çöp koymamışsa değil kapıyı çalmak, önünden bile geçmiyorum. Sözde bu akşam da öyle yapacaktım ama yığmış poşetleri yine. Tam onları arabaya atarken, kapı açıldı. Kadını görünce yüreğim hop etti.
“Acısız bir dünya istiyorum Tayyar Efendi! Ama önce o kulaklığı çıkar, maskeyi de çek ağzından. Korona seni ne yapsın? Mikrop mikroba bulaşmaz!”
Allah, şimdi ben diyeyim buna? En iyisi susmak, konuşur konuşur girer içeri. Gözleri fena pörtlemiş bu akşam, yüzü de pek solgun. Keşke bu da otuz iki numaradaki adam gibi zıkkımlansa. Ona ilişmezsen kimseye zararı yok. Ama bu kadın bir felaket… Bir keresinde, tam üç saat esir almıştı beni. Akşamın altısından gecenin dokuzuna kadar hayatın anlamını nasıl çözdüğünü anlatıp durdu bana. O akşam güvenlikten birileri gelmeseydi kapının önünde sabahlardık herhalde.
“Susma Tayyar! Senin de bir fikrin olmalı, konuş!”
“Ne diyeyim Sermin Hanım, ben konuşkan biri değilim.”
Elindeki şişeyi bir de bana bana uzatmaz mı? Tövbe tövbe… Akşam akşam günaha sokacak beni bu deli.
“Biraz iç Tayyar Efendi, bak o zaman bülbül kesilirsin. Hem arkadan konuşmayı iyi bilirsin sen! Yiyorsa şimdi suratıma anlat o zırvalarını.”
Çattık belaya… Acaba güvenliği mi arasam?
“Demeyin öyle Sermin Hanım, sever sayarız sizi.”
“Kes palavrayı! Kafam güzel olmasa gömerdim seni bu çöp arabasına!”
Kafasına diktiği kanyağı lıkır lıkır içen kadına ses etmedim. Başımı öne eğip bekledim öyle. O sırada bir telefon sesi duydum. Sermin Hanım pantolonunun arka cebine uzanırken, toz oldum oradan. Şu telefonları icat edenin gözünü seveyim.
Yirmi dört numaralı daire, dağ gibi yığmış çöplerini. Taşınıyorlar mı diye meraklandım. Neredeyse bütün evi çöpe atmışlar. Telefona sarıldığım gibi hanımı çağırdım yukarı. Hepsini toplayıp eve indirsin. Sonra iyice karıştırmalı bunları, işe yarar bir sürü şey çıkar içlerinden. Topladıklarımı bizim yeğene veriyorum, götürüp bitpazarında satıyor, kazandığı parayı da kırışıyoruz.
İkinci kata indiğimde it ölüsü gibi ağırlaşmıştı çöp arabası, bir de kötü kokuyor ki… On bir numaranın köpeği yine havlıyor. Zavallı hayvan bütün gün esir evde. Bir keresinde onu da çıkarmıştım dışarı. Kadın camdan beni sigara içerken görmüş. Bir daha köpeği vermedi bana, zehirliyormuşum hayvanı.
Sonunda binadan dışarı çıkabildim. Arabayı sitenin giriş kapısına doğru iterken bir taksi geçti yanımdan. Bu da, bizim yazar hanım… Yine bir okuldan geliyor galiba. Sağ olsun, çok kitap veriyor benim çocuklara, hepsi de gıcır gıcır… Ama hiçbirini elletmiyorum çocuklara, okuyup da ne yapacaklar? Onları da internette satıyor yeğen, o parayı da kırışıyoruz. İmzalı kitaplar daha iyi para getiriyormuş ama yazar hanım sadece kendi kitaplarını imzalıyor. Keşke öbürlerini de imzalasa…
melange
Çizgili Kitap