Konu: ‘Atatürk’e dair hiçbir bilgiyi gizlemedim, eğip bükmedim’

  1. #1
    ergunpelit
    Guest

    Yazarımız Yılmaz Özdil, son kitabı 'Mustafa Kemal'i SÖZCÜ'ye anlattı. Yılmaz Özdil, Atatürk hakkındaki biyografilerin çoğunun ‘somut yalanlar barındırdığını’ belirtti. Bir Atatürkçü olarak bu kitabı, tarihi gerçeklere dayanan bir referans kitap olması için yazdığını açıkladı.


    Mustafa Kemal, gerçekten çok sahici bir kitap. Bu sahicilik roman tadında karşımıza çıkıyor ve bir solukta okunuyor. Dile kolay 520 sayfadan söz ediyoruz. Üstelik 10 yıllık bir çalışmanın ürünü. Atatürk'e yönelik karalamaların, iftiraların, yalanların tek tek belgelerle çürütüldüğü bu kitap, biz Atatürkçülerin bile doğru sandığı yanlışları da ortaya koyuyor. Dahası, bir sürü yeni bilgi ve belge ile aslında hepimizi Mustafa Kemal'le yeniden tanıştırıyor…
    Ne diyelim; kalemine yüreğine sağlık sevgili Yılmaz Özdil…

    – Kitabı herkes okuduktan sonra konuşuyoruz bu defa… İmza günlerindeki izdihama bakılırsa Mustafa Kemal'i okumayan kalmayacak memlekette…

    Bugün itibarıyla 750 bin duvarını aştık. İlk haftada 500 bindi. Şu an itibarıyla, yani iki haftada 750 bini geçti kitap.1881 adet alan yurttaşlar var. Yüzlerce, binlerce alıp, holdinglerinde, fabrikalarında dağıtan insanlar var.
    – Geri dönüşler de çoktur mutlaka. Ama ben en çok tarihçilerin geri dönüşlerini merak ediyorum…
    Geri dönüş çok hakikaten. Emeğimiz için teşekkür eden var. Takdir eden çok var. Özellikle geniş kitlelere ulaştığı için samimi Atatürkçülerden çok büyük destek var.

    KİMSE BÖYLE OKUMADI

    – Mustafa Kemal kitabını karalamak isteyen eleştirel birkaç yazı da gördüm…

    (Gülüyor) “Atam sarı saçlıydı, mavi gözlüydü… Sen kalk ben yatam” kitapları bunlar diyen var mesela! Okumamış adam kitabı. Okumayı bırak, adam kitaba bakmamış bile. O zaman diyorsun ki; bu kötü niyetli. Kötü niyetli insanlara cevap vermenin de bir anlamı yok. Ben samimiyetle şunu iddia ediyorum: Diyorum ki; 35 yıllık meslek hayatımı ortaya koyarak iddia ediyorum ki, bugüne kadar Mustafa Kemal'i kimse böyle okumadı.

    KAYNAK, REFERANS KİTAP YAZDIM

    – Bu iddianızın yanıtı kitapta var aslında. Ama bilmeyenler ya da henüz okumayanlar için anlatır mısınız? Mustafa Kemal'in farkı nedir?

    Ben de elbette senin gibi, Türkiye'deki milyonlarca insan gibi Mustafa Kemal hayranıyım. Atatürkçüyüm. Ama bugüne kadar okuduğum bütün Atatürk kitaplarına baktığımızda, elbette içlerinde gerçekten muhteşem eserler var. Ancak Atatürk biyografisi olarak, kaynak, referans kitap diye kullanabileceğimiz kitap yok. Yani Atatürk biyografileri var ama gerçekten Mustafa Kemal'i çocukluğundan ölümüne kadar karakter özelliklerinden yeme içme alışkanlıklarına, arkadaşlıklarına kadar detaylı bir şekilde ele alan, anlatan biyografi yok. Benim 2008'de bu kitabı yazmaya karar vermemin sebeplerinden biri de bu. Atatürk biyografileri eğitim sistemi içinde yer almadığı için buradan kaynaklanan boşlukları değerlendirip, bir alternatif tarih yazma çabası ile tam tersine Atatürk'ü karalayan, iftira atan, somut yalanlarla dolu Atatürk biyografileri var piyasada. İşte ben bu duyguyla yola çıktım. Mustafa Kemal'in kişisel özelliklerine odaklanarak, 8-8,5 sene kitap, belge, rapor, akademik çalışma, tez, belgesel, hatıra, kişisel notlar, haber kupürleri, arşiv bilgisi gibi 2 bin civarında bu tür belge ve evrak okudum, notlar aldım. O notlardan 7 bin sayfa özet çıkardık. Son 2 yılda da bunu yazdım. Neden 35 yıllık kariyerimi ortaya koyarak iddia ediyorum diyorum? Çünkü okurken ve yazarken kendimin de bilmediği binlerce bilgi ile karşılaştım ve bunların hepsini bir araya getirdiğimde, bir Mustafa Kemal sevdalısı ve Atatürkçü olarak benim bilmediğim 10 binlerce bilginin yer aldığı bir kitaba dönüştü. Dolayısıyla bunu gönül rahatlığı ile iddia olarak ortaya koyuyorum ve bu iddiamı da herkesin test etmesine açık bir ortam var. Bu kitabı ve diğerlerini okuyarak bu iddiamın doğruluğunu test etme olanağı var. Neden bunu insanlar test etsin istiyorum? Çünkü Atatürk biyografisi yazdığını iddia eden insanların çoğu benzer kaynaklardan faydalandılar. Ama somut yalanlar barındırıyor o biyografilerin çoğu. Dolayısıyla ben hiçbir otosansür uygulamadan, eğip bükmeden, çarpıtmadan, Atatürk'e dair hiçbir bilgiyi gizlemeden somut kaynak referans kitap yazdım. Bunun içinde yer alan bilgilerin doğru olup, olmadığını herkesin teyit etme imkanı var. Bu kitapları karşılıklı olarak okuyup, bunu yapabilirler.

    KUMPAS DAVALARIYLA EŞ ZAMANLI

    – 2008'e geri dönelim… Atatürk düşmanlığı hep vardı aslında. Ama 2008'den itibaren bu çok daha göz önüne çıktı ve saldırılar arttı. Size göre bunun altında yatan nedir?

    Atatürk aleyhinde kampanyalar aslında Atatürk'ün sağlığında başlıyor. Mesela Harold C. Armstrong'un Bozkurt kitabı Atatürk yaşarken yazılmış bir kitaptır ve içinde yalanlar barındırır. Yani aslında bu Tanzimat Fermanı'ndan itibaren emperyalist odakların Türkiye'deki dinci, tarikatçı, cemaatçi yapıları maşa olarak kullanarak başlattığı faaliyetin bir parçası. Tanzimat fermanından sonra jön Türk hareketi ile başlayan özgürleşme, cumhuriyet fikri Mustafa Kemal'le vücut buluyor. Milli mücadeleden sonra devrimler ve cumhuriyet olarak hayata geçiyor. Buna karşılık Atatürk aleyhine yayınlar ve algı operasyonu da başlıyor. Çünkü özellikle İngiltere başta olmak üzere emperyalist güçler görüyorlar ki; Atatürk devrimleri ve Atatürk cumhuriyeti durdurulamazsa sirayet ediyor. Emperyalist güçlerin mağduru bütün mazlum devletlere rol model oluyor. Dolayısıyla bunu kaynağında kurutmak için Atatürk kavramını yok etmek istiyorlar. Bunu da bir algı operasyonu ile karalama faaliyeti olarak yürütüyorlar. Sağlığında başlayan karalama faaliyetleri ölümünden itibaren hızlanıyor. Sağ iktidarlar sürecinde daha rahat hareket kabiliyeti buluyor. 2008 yılı itibarıyla Türkiye'de cumhurbaşkanlığının değişmesiyle beraber Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Türkiye'nin aydınlarına, akademisyenlerine, gazetecilerine, düşünen insanlarına yönelik kumpas davaları süreci ile eş zamanlı olarak Atatürk aleyhinde kitaplar çıkıyor. Tarih adı altında dergiler çıkıyor. Tarihçi olmadıkları halde, gazeteci olmadıkları halde tarihçi gazeteciymiş gibi yandaş medyada köşe yazarları türüyor. Yaşadığımız siyasi iklimin boşluklarından faydalanan virüsler gibi görüyorum ben bunu.

    10 YIL GECEMİ GÜNDÜZÜME KATTIM

    – FETÖ'cüler gibi mi?

    FETÖ'cüler gibi de düşünebiliriz. İktidarın biraz kendilerine göz yumması ile, aslında iktidara da karşı olan bir faaliyet yürütüyorlar. Bünye zayıfladığında Atatürk'e olan saldırılar artıyor. İşte 2008'de bu sistematik bir şekilde artmaya başlamıştı. Ben de doğrusu eli kalem tutan bir yurtsever olarak bunun sorumluluğunu üzerimde hissettim. Mustafa Kemal'le ilgili bu kitabı yazmayı boynumun borcu olarak gördüm. Çocukluğumuzdan beri bize okutulan Gençliğe Hitabe'nin aslında boş bir metin değil, bize verilmiş bir görev olduğunu düşündüm ve bu görev bilinci ile gerçekten 10 yıl gecemi gündüzüme kattım.


    BU KİTABI YAZMAK BOYNUMUN BORCUYDU
    Yılmaz Özdil'in üzerinde 10 yıl çalıştığı son kitabı Mustafa Kemal, 2 haftada 750 bin adet satarak Türkiye için tüm zamanların rekorunu kırdı. Özdil, Nil Soysal'a bu kitabı, “eli kalem tutan bir yurtsevere Gençliğe Hitabe'nin verdiği görev olarak” yazdığını söyledi.


    MUSTAFA KEMAL'DEN… (1)

    ÇANAKKALE BUYDU…
    Çanakkale'de kan durmuyordu. Tıbbi malzeme yetişmiyordu. Kurşun yiyen bacaklar, kollar iple sıkılıyordu. O yoksa çamur kullanılıyordu. Delikler sıvanıyordu.
    Kurtlanan yaralarını deniz suyuyla temizlemeye çalışan gazilerimizin feryatları, gecelerin karanlığını yırtıyordu.
    Daracık alanda binlerce ölü beden yatıyordu. Milyarlarca sinek üşüşmüştü. Kavurucu sıcakta iyice ağırlaşan koku, sinek sürülerini mıknatıs gibi çekiyordu…
    .. İçmek için yeterli su yoktu.
    Kuyu suyu hastalık getirmekten başka işe yaramıyordu.
    Yıkanmayı unutmuşlardı.
    Bit istilası vardı.
    Bitler pantolon dikişlerinin arasına saklanıyorlardı, kurtulmak için dikişlerin arasını kor parçalarıyla yakıyorlardı. Battaniyeye bulaştıysa, battaniyeyi yakmaktan başka çare kalmıyordu.
    Karıncaları keşfettiler.
    Bitler karıncalardan kaçıyordu. Gömlekleri karınca yuvasının üstüne serince, tertemiz oluyordu!
    Anzak eri Steve Moyle, korku filminden farksız olan “su hatırası”nı şöyle hatırlıyordu: “Mataralarımızı kuyuya sarkıtırdık. Suda hep garip bir tat olduğunu söylerdik. Bir gün istihkamcılar geldi, kuyudan aşağıya çengellerini salladılar. Çürümüş bir ceset çıkardılar.”
    Çanakkale buydu.
    Anafartalar Kahramanı'na göre Çanakkale neydi derseniz?
    Yıllar sonra şöyle anlatacaktı…
    “Size Bomba Sırtı olayını izah etmeden geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metreydi.
    Yani ölüm muhakkaktı.
    Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor… İkinci siperdekiler onların yerini alıyordu.
    Ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık, tevekkül.
    Öleni görüyor, üç dakikaya öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok.
    Okuma bilen Kur'an-ı Kerim okuyor, bilmeyen Kelime-i Şahadet getirerek yürüyor.
    Emin olmalısınız ki, Çanakkale işte bu yüksek ruhtur.”


    MEHMETÇİK…
    Bigalı Mehmet çavuş, Seddülbahir'de vuruşuyordu. Mermisi bitince tüfeğini kırarak İngilizlere fırlatmıştı. Tüfek parçası kalmayınca taş fırlatarak mücadele etmişti. İstihkam küreğiyle saldırmıştı.
    Başından ciddi şekilde yaralanmıştı, avuçları paramparçaydı ama, İngilizleri püskürtmeyi başarmıştı.
    Mustafa Kemal bu kahramanlığı duydu…
    Bigalı Mehmet'e gümüş sigara tabakası hediye etti. Çanakkale Boğazı komutanı Cevat Paşa'ya rapor yazdı. Örnek olması için ödüllendirilmesini talep etti. Muharebe Madalyası verilmesini sağladı.
    Bu olay İstanbul gazeteleri tarafından haberleştirildi. Bigalı Mehmet, Çanakkale'nin sembolü haline geldi.
    Mustafa Kemal tarafından madalya sahibi yapılan, memlekete tanıtılan Bigalı Mehmet çavuş, “Mehmetçik” kavramının isim babası oldu. Bigalı Mehmet'in verdiği ilhamla, bu olaydan sonra Türk askerine “Mehmetçik” denilmeye başlandı.


    TELGRAFIN TELLERİ!
    O ilkel şartlarda iletişim dehasıydı. Telgrafı internet ağı gibi kullanıyordu. Memleketin kılcal damarlarına adeta e-posta gönderir gibi, whatsapp mesajı atar gibi telgraf çekiyordu.
    Telefon yokken, uydu yokken, resmi dairelerin bile çoğunda elektrik yokken, isimsiz kahraman telgrafçılarımız sayesinde uçan kuştan haberi oluyordu.
    Mustafa Kemal'in kod adı “Nuh”tu. Mesajlarının altına imza olarak “Nuh” yazıyordu.
    Kurtuluş Savaşı'nın sonunda “ zaferi nasıl kazandınız?” diye soran yabancı gazetecilere “ telgrafın telleriyle” cevabını verecekti.


    Devam edecek…

    YARIN: MUSTAFA KEMAL'LE İLGİLİ EN SOMUT YALANLAR HANGİLERİ?

    Kaynak: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]

  2. #2
    Demirayak
    Guest
    bizi yakan hep yalanlar olmadımı, hem dinimize sokuşturulan hem tarihimize sokuşturulan bir yığın yalan-hurafe, bu topraklarda eğitimin sağlam, bilime dayalı ve sağlıklı olması dışında da kurtuluşumuz yok
    .

  3. #3
    ergunpelit
    Guest

    Yılmaz Özdil, son kitabı ‘Mustafa Kemal’i SÖZCÜ’ye anlattı. “Bir sihirli el bu toplum Atatürk’ü tanımasın diye özel çaba harcamış” diyen Yılmaz Özdil, DP ile başlayan sağ iktidarlar sürecinde varılan noktanın “Atatürk’ü bile tanımayan nesiller” olduğunu kaydetti. Özdil, “Atatürk’e yönelik karalamalar içerisine girenlerin, mutlaka emperyalist odağın uzantısı olduğunu, tarikat-cemaat bağlantısı olduğunu görüyoruz” dedi.


    “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyoruz ya… “Ne mutlu bugünün çocuklarına” da demeliyiz. Çünkü onlar Mustafa Kemal Atatürk'ü gerçekten en sahici haliyle tanıyacaklar. Özdil'in deyimiyle; Mustafa Kemal'le arkadaş olacak bizim çocuklarımız. Hatta belki de ilk arkadaşları Mustafa Kemal olacak onların. Çünkü yılbaşı gibi 3-7 yaş grubu çocuklar için 32'şer sayfalık fotoğraflı ve renkli resimlerle bezenmiş 10 ciltlik Mustafa Kemal kitapları raflardaki yerini alacak. Mustafa Kemal'i okul bahçesindeki bir büst ya da sınıftaki bir poster ya da askerlik hayatı ve “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz” dedi filan gibi değil sadece, insan olarak da tanıyacaklar…
    Müthiş bir proje!

    – Atatürk'e yönelik en fütursuz iftiralardan biri O'nu dinsizmiş gibi gösterme çabaları… Doğru mu?

    Tabii özellikle din odaklı karalama ve özel hayatına dair yalanlarla yapılan bir algı operasyonu bunlar. Mustafa Kemal'le ilgili en somut yalanlardan biri onun ayyaş olduğudur. Mustafa Kemal'in elinde rakı kadehi ile çekilmiş tek bir kare fotoğrafı yok. Bir sosyal içici. Herkes gibi. Zaten o günkü imkanlarla aksi de olamaz. Çok temel ahlaksızlıklar söz konusu. Kahveyi bol şekerli içmesi de buna dahil. Yahu kardeşim çocukluğundan beri Balkan Savaşı'ndan Trablus Savaşı'na, Çanakkale Savaşı'ndan Milli Mücadele'ye geçen bir ömürde sen hangi şekerden bahsediyorsun? Kim bulmuş şekeri?

    ‘BÜTÜN YALANLARI ORTAYA KOYDUM'

    – Uşağı Cemal Granda'nın sözde anılarındaki yalanlar ve iftiraları çok çarpıcı bir biçimde yalanlıyor Mustafa Kemal kitabı…


    Bana göre Cemal Granda'nın anıları, Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik algı operasyonunun, bugünkü karşı devrimciler tarafından en çok kullanılan argümanlarından biri. Ben gazeteci olarak görevimi yerine getirdim. Bu kitaptaki bütün yalanları somut olarak ortaya koydum. Ama lütfen tarihçiler de bu konuda biraz çaba harcasınlar. Yani ben bu kitap hakkındaki yalanları yazarak, aslında tarihçileri de göreve davet ediyorum.

    – Yalanların yanında bir de hiç bilinmeyenler var ama…

    Bu kitabı yazarken ben gördüm ki; bir sihirli el bu toplum Atatürk'ü tanımasın diye özel çaba harcamış. Maalesef Demokrat Parti ile başlayan sağ iktidarlar sürecinde Atatürkçü kurucu nesil yok sayılmış. Toplum bunların hiçbirini tanıyamamış. Hatta öyle bir hale gelmiş ki Atatürk'ü bile tanımayan nesiller yetişmiş. Bu kitapla ilgili imza günleri kapsamında Anadolu'yu dolaşırken görüyoruz, insanlar bilgiye aç. “İsmet İnönü'yü de yaz”, “Kurtuluş Savaşı'nı da yaz”, “İzmir'in işgalini de yaz” diyorlar. Ben şunu da görüyorum; bu kitap mütedeyyin yurttaşlar arasında da büyük ilgi görüyor. Aslında bu da son derece normal. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan her yurttaşın ortak değeri ve herkes bu ortak değere aynı şekilde yaklaşıyor.


    ‘MUSTAFA KEMAL' ANKARA'DA OKUYUCULARIYLA BULUŞACAK
    Yılmaz Özdil, 3 Ekim'de piyasaya çıkan kitabı ‘Mustafa Kemal'i yarın Ankara'daki okuyucuları için imzalayacak. Tunalı D&R'daki imza günü saat 13.00'te başlayacak. Özdil, satış rekorları kıran ‘Mustafa Kemal' kitabı için İstanbul, Edirne ve Eskişehir'de de imza günü düzenlemiş, binlerce okuyucusu saatlerce kuyruk bekleyip kitaplarını imzalatmıştı.

    “TARİHTEN SİLİNMEYE ÇALIŞILIYOR!”

    – İsmet İnönü'yü de yazmalısınız gerçekten…


    (Gülüyor) Gerçekten kurucu nesille ilgili çok kaba ve yuvarlak bilgilere sahibiz. İçinde çok çarpıtma, hata ve kasıtlı yönlendirmeler olan bilgiler bunlar. İsmet İnönü de bunun gibi bir şey. Toplum Mustafa Kemal Atatürk'ü bile henüz net olarak tanımıyor. İsmet İnönü'yü hiç tanımıyor. Yani sorsanız mesela Kazım Karabekir'i de kimse tanımıyor. Fevzi Çakmak kim, kimse bilmiyor!

    – Mesela Mustafa Kemal'in Fatih Sultan Mehmet hakkındaki düşüncelerini bilmememiz tuhaf değil mi?

    İşte bir sihirli el istememiş Mustafa Kemal'i tanımamızı. Fatih Sultan Mehmet hakkındaki düşüncelerini öğrenmemizi istememişler. Yıldırım Bayezid hakkındaki düşüncelerini öğrenmemizi istememişler. Bu Osmanlı ile ilgili düşüncelerini de kapsıyor. Osmanlı hanedanının Mustafa Kemal hakkındaki görüşleri de adeta bir sihirli el tarafından sanki bir silgi ile silinir gibi tarihten silinmeye çalışılıyor. İsteniyor ki; Osmanlı ile Mustafa Kemal arasında bir husumet yaratılsın. Bu aynı Mustafa Kemal'in din düşmanı gibi gösterilmesinin, Mustafa Kemal'in alkolik biri gibi gösterilmesinin bir uzantısı. Mustafa Kemal'in sanki Osmanlı'nın bütün değerlerine karşıymış gibi gösterilmesi de, Osmanlı'nın Mustafa Kemal hakkındaki düşüncelerinin duyulmaması da aynı algı operasyonunun bir parçası. Ve tek tek isimlerine baktığımızda bu tür karalamalar içerisine girenlerin hepsinin mutlaka başta İngiltere olmak üzere bir emperyalist odağın uzantısı olduğunu, mutlaka bir tarikat cemaat bağlantısı olduğunu görüyoruz. Mutlaka! Halbuki bunlar birbiriyle çelişen insanlar ya da kavramlar değiller. Mesela Osmanlı hanedanının reisi, yani Osmanlı İmparatorluğu devam etseydi padişah olacak olan kişi Osman Ertuğrul Efendi'yi bizzat ben canlı yayına çıkarmıştım ATV'de yönetici olduğum dönemde. Mustafa Kemal Atatürk'e dua ediyordu. Çünkü kendisini Türk hisseden, bu memleketin, bu toprağın çocuğu hisseden, “Ne Mutlu Türküm Diyene” şemsiyesi altındaki hangi etnik kökene ait olursak olalım, bu toprakların çocuğu olarak hisseden her hangi bir insanın Mustafa Kemal Atatürk aleyhinde konuşması mümkün değil zaten. Osmanlı hanedanı mensupları da aynı gerekçe ile Mustafa Kemal Atatürk'e son derece saygılılar aslında.

    ‘ATATÜRK SONUÇTUR, MUSTAFA KEMAL SEBEP…'

    – Acaba Atatürkçüler Mustafa Kemal'i ne kadar tanıyor? Kitap okura bunu da sorgulatıyor bence…


    Atatürk sonuç, Mustafa Kemal sebep. Atatürk bizim ona atfettiğimiz bir kavram. Yani Atatürkçülük başka bir şey. Ama Mustafa Kemal bu insanın kendisi. Ben de kendisini yazdım. Çünkü Mustafa olarak doğuyor. Sonra Kemal, Mustafa'nın önüne geçiyor. Öğretmeninin ona kemale ermekten yola çıkarak Namık Kemal'e atfen verdiği isim onun hayatının anlamı oluyor. O kadar içselleşmiş ki bu, eşi Latife de, hayattaki en iyi arkadaşı Nuri Conker de ona hep Kemal diye hitap etmişler. Mustafa diye seslenmemişler. Atatürk dememişler, Kemal demişler. Yakın arkadaşları için, eşi için o Kemal'miş. Dolayısıyla ben onun kişisel özelliklerinin omurgasını yazdığım için kitabın adına da Mustafa Kemal dedim zaten.

    MUSTAFA KEMAL'DEN…
    ‘MECBUR İNSAN'DI…


    Başka türlü yaşama fırsatı vardı ama tercih etmedi. Toplumsal sorumluluk duygusu O'nu daima “mecbur” hissettiriyordu.
    Yol arkadaşı İsmet İnönü, çok yakından tanıdığı Mustafa Kemal'in bu özelliğini şöyle tarif ediyordu:
    “Tarihte uğradığımız en zalim ve en haksız suçlamalar karşısında meydana atıldı, Türk Milleti'nin suçsuz ve haklı olduğunu iddia ve ilan etti, en büyük zaferi kazandıktan sonra da ömrünü yalnızca Türk Milleti'nin haklarını kanıtlamakla geçirdi.”

    NASIL DiKTATÖR?

    Amerikalı gazeteci Clarence Streit, aslında Amerikan ordusunun istihbarat elemanıydı.
    Mustafa Kemal'le röportaj yaptı. Gazetesinde haberleştirdi. Ayrıca, gözlemlerini detaylı rapor haline getirdi. İstihbarat raporundan çok, “hayranlık” ifadeleriydi.
    “Diğer devlet başkanlarında gördüğümüz şaşaa ve merasimin hiçbiri Mustafa Kemal Paşa'da yoktu.
    Çok az insan beni bu kadar etkilemiştir.
    İnsanların uğrunda ölmek isteyeceği tipte bir adam.
    Her yönüyle tam bir centilmen.
    Nazik, kültürlü ve çok şık giyimliydi.
    Profesyonel asker ve samimi demokrat, anında karar alan eylem adamı, organizatör, pratik ve idealist.
    Mustafa Kemal Paşa'yı nitelendiren bu özellikler elbette nadiren bir araya gelir. Batı ona diktatör gözüyle baktı. Bu adamla karşılaşmak ve onu Ankara'da gündelik hayatın içinde görmek, diktatör iddiasının ne kadar büyük bir saçmalık olduğunu fark etmek için yeterlidir.
    Meclis'in yasalarına bağlı.
    ABD Başkanı'nın veto hakkına bile sahip değil.
    Bütün gücünü demokratik temeller için kullanıyor.
    Nasıl diktatör?
    Ankara sokaklarında yalnız şekilde yürüyebiliyor.
    Halkın arasında rastlaştığıyla konuşuyor, şakalaşıyor.
    Sakin bir özgüvene sahip.
    Gücünün farkında ama kibirli değil.
    Onunla görüştükten sonra yurttaşlarının ona neden bu kadar inandığını, sözlerinin neden bu kadar itibar gördüğünü anladım…”

    1927… NUTUK'U YAZDI…


    Kurtuluş Savaşı'nın başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş belgeselini bizzat kaleme aldı.
    Tamamlaması üç ay sürdü.
    19 Mayıs 1919'la 20 Ekim 1927 arasını kapsıyordu.
    Yazı bölümü 534 sayfa tutuyordu.
    Ayrıca 308 sayfa mektup-telgraf gibi belge bulunuyordu.
    Hem yazarı, hem hatibiydi…
    TBMM kürsüsünden bizzat okudu.
    Günde altışar saatten altı gün sürdü.
    Toplam 36 saat 31 dakikada bitti.
    Dünyada eşi benzeri görülmemiş hadiseydi.
    Literatüre “maraton nutuk” deyimiyle girdi.
    1927'de Osmanlıca basılmıştı.
    1934'ten itibaren Türkçe yayınlandı.
    Her yıl ortalama 100 ila 150 bin civarında satıldı.
    2018 itibarıyla yine Türkiye'nin en çok satan kitapları listesindeydi.
    (Nutuk, Milli Mücadele'ye dair sonradan türetilen pek çok tevatürün doğru olup olmadığını teyit etmenin en pratik yoludur.
    Zihinlerde soru işareti yaratan yalanların, bizzat Mustafa Kemal'in ağzından, bizzat Mustafa Kemal tarafından çürütüldüğü resmi turnusol kağıdıdır.
    Milli Mücadele tarihine dair tüm gerçekler yok sayılsa bile, alternatif tarih yazma çabalarıyla somut gerçekler bulandırılsa bile, daima en sağlıklı bilgiyi alacağımız kaynak Nutuk'tur.)

    EN BEĞENDİĞİ PADİŞAH

    … Fatih Sultan Mehmet için “büyük adam” sıfatını kullanıyordu.
    “Çok kereler Fatih'in karşısında kaldığı meseleleri düşündüğüm zaman, ben de aynı hal çarelerine varmışımdır. Lakin Fatih benim karşısında kaldığım hadiseleri nasıl hallederdi bunu hep merak ederim” diyordu.
    … Padişahlar arasında en çok Yıldırım Bayezid'i beğenirdi.
    “Bir gün ressamlar kahramanlık simasını kaybederlerse, Yıldırım'ı alsınlar, onun simasını yapıversinler” diyordu.
    Sadrazamlar arasında ise en çok 2'nci Mahmud'u tahta çıkaran Alemdar Mustafa Paşa'yı önemsiyordu. Türk tarihindeki ilk anayasal belge kabul edilen “sened-i ittifak”ı hayata geçirdiğine dikkat çekiyordu. “Biraz kültürü olsaydı, cumhuriyet ilan ederdi” diyordu.

    Devam edecek…

    YARIN: DÜNYA TARİHİNDE ENFLASYON OLMADAN YAŞANMIŞ TEK SAVAŞ HANGİSİYDİ?


    Kaynak: [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
    .

  4. #4
    ergunpelit
    Guest

    Yılmaz Özdil, son kitabı ‘Mustafa Kemal’i SÖZCÜ’ye anlattı. “Mustafa Kemal’in hayat hikayesi Türkiye’nin kurtuluş reçetesi” diyen Özdil, en çok etkilendiği noktalardan birinin Atatürk’ün para ile olan ilişkisi olduğunu belirtti. Özdil “Ülkenin tapusunu üzerine geçirme yetkisi varken, arkadaşlarının yediği yemeğin bile parasını ödeyen bir insan. Bu gerçekten çok etkileyici ve doğuştan elbette” dedi.


    ize ayrılan süre burada bitti. Bugün bu röportajın son günüydü. Ama size içtenlikle söylemeliyim ki; biz daha bu kitabı da, bu kitap projesini de çok konuşacağız. Hatta sadece biz bile değil, dünya konuşacak. Tek bir tüyo veriyorum; İzmir Marşı'ndaki “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa, Adın Yazılacak Mücevher Taşa” dizeleri bu yıl hayata geçecek !…

    – İnsan merak ediyor; bu kadar alıntı ve anekdot arasında yazarı olarak sizi en derinden etkileyeni hangisi mesela?

    Mustafa Kemal gerçekten inanılmaz bir karakter. Diyorum ya; Mustafa Kemal'in hayat hikayesi Türkiye'nin kurtuluş reçetesi. Bunu sadece ideolojik manada söylemiyorum. Mesela keşke her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Mustafa Kemal'in temizlik alışkanlığını örnek alsa. İlle siyasi, askeri, politik özelliklerinden bahsetmiyorum. Keşke onun yeme içme alışkanlıklarını örnek alabilsek. Keşke onun arkadaşlarıyla ilişkilerini örnek alabilsek. Mesela keşke onun merak etme duygusunu, kitap okuma duygusunu örnek alabilsek. Mesela keşke onun öngörülerinden faydalanabilsek. Ama benim okurken, yazarken en çok etkilendiğim noktalardan biri para ile olan ilişkisi. Hayatı boyunca parasını ödemeden bir kap yemek bile yememiş. Ülkenin tapusunu üzerine geçirme yetkisi varken, arkadaşlarının yediği yemeğin bile parasını ödeyen bir insan. Ve gerçekten sıfır lirayla gelip, sıfır lirayla giden, para konusunda milletin kuruşunu her şeyin üzerinde gören bir karakter. Bir de keşke o dönem IQ testi yapılabilseydi… Yüzde 150'nin üzerinde çıkacağından eminin IQ'sunun! Çünkü sanki bu bir film… Filmin sonunu izlemiş ve sonra dönmüş baştan yaşanacakları bilir gibi yaşamış. Bu gerçekten çok etkileyici ve doğuştan elbette. Burada bir mucize arıyorsak; buradaki mucize Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk milletine denk gelmiş olması bence.

    “TARİH VE VİCDAN AFFETMEZ!”

    – Para demişken, İş Bankası hisseleri meselesi nereye varır sizce?

    İş Bankası hisselerinin içinde Zübeyde Hanım'ın Milli Mücadele için verdiği çeyiz bileziği de var. Latife Hanım'ın babası Muammer Bey'in, yani Mustafa Kemal'in kayınpederinin parası da var, Mustafa Kemal'in parası da var. Milli Mücadele'nin parası da var. Yani Türkiye İş Bankası sadece Türk finans sisteminin kurucusu değil, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk'ün somut mirası. Bütün vicdani değerlerimizi, bütün milli değerlerimizi yok bile saysak, miras hukukunun bir parçası. Yani İş Bankası'nın bu şartlarından koparılması, miras hukukunun da yok olduğu anlamına gelir. Bunu yaparsanız, o zaman Türkiye'de istediğiniz herkesin malına mülküne de durup dururken el koyabilirsiniz. Siyasi günlük kavgalarla, bir takım bankaların birilerine peşkeş çekilme duygusuyla yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Ama tarih ve vicdan bunu affetmez.

    – Bu arada, kitapta öyle alıntılar var ki; adeta ekonomik krizden çıkış reçetesi gibi!…

    Askeri dehasından diplomatik zekasına kadar Mustafa Kemal'le ilgili pek çok şey yazıldı bugüne kadar. Ama Mustafa Kemal'in ekonomi dehasıyla ilgili kitap yok. Bir örnek vereyim; Kurtuluş Savaşı enflasyon olmadan yaşanmış dünya tarihindeki tek savaş! Enflasyon yok! Niye olmamış? Bununla ilgili bir araştırma yok. Bununla ilgili bir kitap yazılmamış. O zaman tekrar söylüyorum; bir sihirli el, öğrenmeyelim istemiş. Yanmış, yıkılmış, yok olmuş bir vatanda cumhuriyet ilan etmişiz. Savaşlar ve yokluk yüzünden hastalıklı bir nüfus… Temel gıda maddeleri başta olmak üzere fiyatlar yükselmediği gibi düşmüş! Mesela Mustafa Kemal Atatürk'ün Atatürk Orman Çiftliği odağı ile başlattığı kooperatif sistemleri, tarımsal faaliyetleri kitaplaştırılmamış. O zaman görüyorsun ki burada bir kasıt var. Atatürk'ün patron yönü hiç kitap olmamış. İş Bankası da öyle bir şey aslında. Atatürk 1924'te kurmuş İş Bankası'nı. Aradan neredeyse bir asır geçmiş. Türkiye'nin en büyük bankası bugün.

    – Ama özel hayatında mutlu değil, hatta yaralı bir adam…

    Hayatı boyunca maalesef yalnız ve kırık bir kalple yaşamış. Kız kardeşi Makbule'ye göre; Latife Atatürk'ü, Fikriye Mustafa Kemal'i sevmişti. Yani biri sonuca, öbürü sebebe aşık. Bence de çok doğru bir tarif. Ama ben Sabiha Gökçen'in yorumundan çok etkilendim. Kitaba da aynen koydum. Latife Hanım'ı çok sevmesine, çok saygı duymasına rağmen diyor ki; “Keşke Fikriye ile evlenseymiş”. Bunlar tabii insanların özel hayatları. Ama mesela Fikriye ve Atatürk'e dair hakikaten 10 binlerce sayfa okudum. Fikriye hakkında olumsuz tek bir cümle kuran görmedim. Fikriye herkes tarafından müthiş sevilmiş. Ortak görüş; Fikriye'nin çok iyi bir insan ve çok güzel bir kadın olduğu. Müthiş özgür ruhlu bir kadın. Henüz Türk kadınına dair devrimler gerçekleşmeden bile o devrimleri zaten yaşamış bir kadın.


    EN KÜÇÜK HAYRANIYLA ‘MUSTAFA KEMAL' HATIRASI
    Mustafa Kemal piyasaya çıktığı 3 Ekim'den bu yana satış rekorları kırdı. 7'den 70'e yüzlerce okuyucu Yılmaz Özdil'e kitabını imzalatmak için saatlerce sırada bekledi. Özdil, anne ve babasıyla gelen bu minikle de bir fotoğraf çektirerek bu anı ölümsüzleştirdi. Özdil, 10 yıl araştırma sonucu yazdığı Mustafa Kemal için 7 bin sayfa not tuttu.

    LATİFE'NİN SUÇU!…

    – Latife Hanım için de çok çarpıcı bir yorum yapıyorsunuz; “Türkiye'nin yok saydığı, dünyanın saygı duyduğu rol model…”

    Türkiye'de maalesef kadınla erkek boşanıyorsa, mutlaka suçlu kadındır. Hele boşanan adam Atatürk'se o kadın kesin suçludur! Latife bunun kurbanı olmuş. Maalesef Türk trajedisi. Halbuki Latife gerçekten inanılmaz etkileyici bir kadın. Paris'te ve Londra'da yaşayan, bugünkü parayla dolar milyarderi bir ailenin kızı, her şeyi bırakıp işgal altındaki topraklara dönecek kadar vatansever. Çok etkileyici bir eğitim hayatı var. Ama bunun dışında müthiş bir entelektüel. Olmamış maalesef! Hayat.. Ama Latife'nin hayatına yakından baktığımızda boşandıktan sonra da Mustafa Kemal Atatürk'ü gerçekten onurla temsil eden, onurla taşıyan bir kadın.

    “BENİMLE GEL” DEDİĞİ İLK VE TEK KADIN…

    – Açıkçası Mevhibe Celalettin'i de hiç böyle okumadık daha önce…

    Bana göre en enteresanı Mevhibe Celalettin. Niye dersen, bu benim yorumum; Mustafa Kemal hayatı boyunca bir kadına “Benimle gel” diyor. O da Mevhibe Celalettin. Dolayısıyla ben bu sebeple onun belki de hayatı boyunca en çok etkilendiği kadın olduğunu düşünüyorum. Çünkü bekar bir adam, cazip bir adam, pek çok arkadaşlığı oluyor. Ama hayatı boyunca sadece bir kadına; “Benimle gel” diyor. Dolayısıyla bu toplumun Mevhibe Celalettin'i tanımamış olması da hep söylediğim sebepten. Bir sihirli el tanımamızı istememiş!

    – Peki çok samimi bir cevap istiyorum; yazarken ağladınız mı hiç?

    Çoook!… Çünkü ben bu kitabı yazarken Mustafa Kemal'i bir hologram olarak canlandırayım istedim. Karşımızdaki koltukta oturuyormuş da, o bize anlatıyormuş gibi olmasını çok istedim. Tabii bu hologramla kendim de karşılaştığım için, 10 Kasım 1938'de hayatını kaybettiğinde, sanki Atatürk'ün ölümünü ilk kez öğreniyormuşum gibi hissettim.

    “CUMHURİYET'İN KORUYUCU KUŞAĞI BİZİZ!…”

    – “Bizim Mustafa Kemal'imiz var. Aydınlık günlere kavuşacağız” diyebiliyor musunuz?

    Somut olarak bunu diyorum. Evet bugün bizim yaşadığımız bir takım sıkıntılar var. AKP'li yurttaşlar da aynı sıkıntıları yaşıyor. Hatta onlar biraz daha fazla sorumluluk hissediyorlar. Çünkü kendi oyları ile ülke bu hale geldi. Ama burada önemli olan doğruyu bulabilmek. Belki farklı yollardan gidiyoruz, ama hepimiz bu ülke iyi olsun istiyoruz. Mesela bizi hukuksuz bir ülke ile, ya da şu anki ekonomik sıkıntılarımız yüzünden ekonomisi bozuk ülkelerle kıyasladıklarında ben çok üzülüyorum. Çünkü o ülkeler bunu yapamayacak olabilirler, ama biz yapabiliriz. Çünkü geçmişimizde Milli Mücadele gibi inanılmaz bir destan var. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları gibi inanılmaz bir nesil var. Biz bu insanların attığı temellerin üzerinde yükselen bir nesiliz ve Cumhuriyet'in koruyucu kuşağı biziz.

    MUSTAFA KEMAL'DEN…

    “MiLLET HESAP SORAR!”

    “Hediye, bağış, ödenek” gibi kavramlar, Mustafa Kemal için hassas konulardı, asla ihmal etmezdi.
    Mutlaka kayda geçirtirdi.
    Sivas'a gelir gelmez maiyetinde görev yapan Hacı Derviş'i çarşıya göndermiş, büyükçe bir defter aldırmıştı. Kongre vesilesiyle yapılan masrafları, harcanan paraları kuruşu kuruşuna yazdırıyordu.
    Bir gün Hacı Derviş dayanamadı…
    ‘“Paşam bu hengamede kim hesap soracak” dedi.
    Mustafa Kemal'in cevabı ibretlikti.
    “Gün gelir millet benden de başkasından da tek tek hesap sorar, biz bugün hesabımızı eksiksiz yazalım, millet de yarın parasının nereye harcandığını bilsin” dedi.

    CEBiNDEKi BiN LiRA!

    İçişleri bakanlığından makbuz karşılığında sadece bin lira ödenek tahsis edilmişti. Gel gör ki… Mustafa Kemal'e verilen bu cüzi ödenek, Mustafa Kemal karşıtları tarafından yıllar sonra kaleme alınan kitaplarda kasıtlı olarak abartıldı, çarpıtıldı. Kimisi 300 bin lira verildiğini yazdı, kimisi 50 bin sterlin verildiğini yazdı, kimisi Vahdettin'in şahsi servetinden 40 bin altın verdiğini öne sürdü, kimisi 400 bin altın teslim edildiğini iddia etti.
    Adeta açık arttırma gibi yükseltildi.
    Elbette hepsi yalandı.
    Mesela o tarihteki 400 bin altın, bugünkü Cumhuriyet altını hesabıyla kabaca 850 bin altına denk geliyor, bu ağırlıkta altını Bandırma vapuruna yükleyip, Anadolu'ya taşıyabilmek için kamyon filan tutmak gerekirdi!
    Üstelik Mustafa Kemal tarafından imzalanmış bir belge devletin arşivinde duruyor.
    Bu belgede açık açık “iç asayişte sarf edilmek üzere bin Osmanlı lirasının alındığını gösterir makbuzdur, ordu müfettişi mirliva Mustafa Kemal” yazıyor.
    Ve üstelik… Mustafa Kemal Samsun'a vardıktan 10 gün sonra sadarete telgraf çekerek, bu bin lirayı nerelere harcadığını tek tek belirtmiş, aldığı ödeneğin hesabını vermişti. Bu telgraf da yine devletin arşivinde yer alıyor.

    FIRIN MAKARNASI!

    1938… Ağır hastaydı, karnından su alınmıştı.
    Doktorları tarafından sıkı perhize sokulmuştu.
    Aşçısı Mehmet Yücel elinde tepsiyle yatak odasına girdi. Bir dilimcik tereyağı sürülmüş ekmek getirmişti.
    “Beni nasıl buluyorsun Mehmet, yaşayacak mıyım sence?” diye sordu. Mehmet ne desin… “Aman paşam nasıl söz” diyebildi.
    Tepsiyi başucundaki sehpaya bırakacağı sırada Mehmet'i kolundan yakaladı, kimse duymasın diye sesini alçaltarak, “bana fırın makarnası yap Mehmet, çok canım istedi” dedi.
    Odadan çıkarken de tembihledi:
    “Bu işe doktorları karıştırmadan yolla.”
    Mehmet o makarnayı ağlaya ağlaya pişirdi.
    Mustafa Kemal'in iştahla yiyebildiği son yemekti.

    ZiYAFET SOFRALARI

    Çankaya mutfağında etli yemek ender pişerdi. Biftekmiş, pirzolaymış, bu konuda tek satır hatıra bile yok. Tavuk, hindi kırk yılda bir denir ya, öyleydi…
    Boğazına düşkün değildi, az yemek yerdi.
    Çok yemeği hem sağlığa zararlı bulurdu, hem israf olarak görürdü, hem de memleketin nereden geldiğini hatırlatarak “ayıp” sayardı.
    “Ziyafet sofralarının bol çeşitli yemeklerle değil, bol çeşitli sohbetlerle, bol çeşitli konuklarla ziyafet olabileceğini söylerdi…

    KEDi'YLE DiPLOMASi!

    Kediyle diplomasi yapan ilk ve tek devlet adamıydı.
    Yunan başbakanı Venizelos 1930 yılında Ankara'ya geldi, Cumhuriyet Bayramı törenlerine katıldı. İki ülkenin şerefine kadeh kaldırmak için bir kasa Atina şarabı getirtmişti. Mustafa Kemal ise dostluğun simgesi olarak beyaz renkli Ankara kedisi hediye etti.

    KADiR GECELERi…

    Kadir geceleri oruç tutardı. Ramazanda şarkılı türkülü davetlere ara verirdi.
    Kandil gecelerinde de öyle.
    İçki içmezdi.
    Akşam sofraları iftara dönüşürdü.
    Yaşar Okur'u çağırır, Kur'an-ı Kerim okuturdu…
    Kur'an-ı Kerim'i tüm incelikleriyle bilirdi.
    Orijinal Arapçasını defalarca okumuştu.
    Türkçe ve Fransızca çevirilerini defalarca okumuştu.
    Tefsir ederdi.
    Mustafa Kemal'in tarih boyunca tüm devrimcilerden farkı dindi… İslamiyete, inanç kavramına entelektüel seviyede kafa yormuştu…

    -BİTTİ-
    .

  5. #5
    ergunpelit
    Guest



    İsteyene 3 günlük röportajın Sözcü Gazetesinin ilgili sayfaların taraması




    [Yeni üye olduysanız üye onayınızı bekleyiniz ya da üye olmak için TIKLAYINIZ.]
    .

FACEBOOK'TA PAYLAŞ
profesyonel web tasarım
© Copyright 2021. Tüm Hakları Saklıdır. Çizgili Kitap | Çizgili Kitap Forum Kuralları